Beş Sahnede Chris Bosh | ÇEVİRİ

2008’in Ağustos ayı. Olimpiyatlar için Pekin’deyiz. İspanya’ya karşı oynayacağımız final maçından önceki izin günümüz. Ben, Dwyane ve LeBron gizlice birimizin otel odasında buluşuyoruz. Kimse neyin peşinde olduğumuzu bilmiyor. Tıpkı Ocean’s Eleven gibi. Tek fark ClooneyPitt ve Damon yerine 2003 draftına katılmış bu üç adam var. Serbest kalmamıza iki sezon var ama daha şimdiden planlarımızı yapıyoruz.  

Hayır tabii ki şaka yapıyorum. 

Hiç de böyle olmadı. Ama komik cidden. Birçok insan bizim büyük üçlünün bu şekilde bir araya geldiğini düşünüyor. Şu anda bir film çektiğimi düşünürsek keşke bu şekilde olsaymış diyorum. 

Gerçekte olanlar ise farklı. Hatta bana sorarsanız bu hikayeden daha da iyi. 

2010 yazında dört farklı takımla görüştüm ve hepsi çok etkileyici tekliflerde bulundu. (Bir tanesi hariç, tahmin etme işini size bırakacağım). Cidden bu organizasyonların hepsinin beni istediğini biliyordum ama bu kadar istekli olduklarını düşünmüyordum, tekliflerin bu denli sağlam olmasını da beklemiyordum. Anlatabildim mi? Kime imza atacağımın çok hızla belli olacağını düşünüyordum. Fakat her toplantıdan sonra kendimi “Burada gerçekten bir şeyler yapabilirim.” derken buldum.  

Bana sorarsanız içinde olması hem zorlu hem de çok güzel bir durum bu. İnsanlar, oyuncuların ne beklemeleri gerektiğini bildiklerini düşünüyorlar ve bence serbest kalmış bir oyuncu ile alakalı var olan yanlış anlaşılma da bu. Sanki biz nasıl olduysa teklif edilen her şeyi zaten yaşamışız ve o anda gelen teklif bizi hiç etkilemiyormuş gibi düşünülüyor. Ama size karşı açık olayım: O sürecin zorlu geçebileceği ihtimalini hafife almışım. Fazlasıyla. 

Daha sonra ise tüm bu görüşmelerin arasında diğerlerinden öne çıkan bir tanesi oldu. 

Diğerlerinden farklı olan bir tane. 

Pat Riley içeri girdiğinde babamın verdiği tepkiyi gördüğümde kararımın ne olacağını biliyordum. Babam benimle birlikte görüşmelere katılmak için Chicago’ya yanıma gelmişti. Komik olan şeyse babam aslında gerçekten böyle biri değildir. Sanırım sadece neler olduğunu görmek istedi. Şey der gibiydi: “Bırak da bu sürecin nasıl işlediğini yakından bir göreyim.”Neyse Bosh ailesinin iki erkeği odada takılıyor. Sonra Pat içeri girer. 

Şunu anlamanız gerekiyor: Babam, seksenlerden gelen yetişkin bir adam için Pat Riley, Hollywood’un ta kendisiydi. O bir fenomendi. Ben aşırı yorgundum çünkü sanırım o görüşme günün üçüncü toplantısı falandı. Pat içeri girdiğinde ne mi oldu? Babam bana öyle bir bakış attı ki… Sanki bana “Oğlum biraz saygılı ol. Bu adamın aurasına karşı saygılı ol.” diyordu.

Victor Baldizon/NBAE/Getty Images

Pat içeri girer. Herkes sessiz. El sıkışıp otururuz. Diğer takımlarda teklif sunumları hemen hemen birbirinin aynıydı: Önce PowerPoint sunularını ardından da iPad’de birkaç fotoğraf gösterirlerdi. Şöyle yani: Bak işte burada da photoshop yardımıyla sana Nets formasını giydirdik. [Geçelim] Burada ise United Center’ın önüne kocaman bir posterini yerleştirdik yine photoshop sayesinde. [Geçelim] Hepsi bu. 

Fakat Pat bir PowerPoint veya iPad’den çok daha fazlası. 

O Pat. 

Sunuma başladığında odada ölüm sessizliği hakim. İlk başta biraz tuhaf geldi aslında çünkü diğer tüm sunumları koçlar yapmıştı. Bunu kavramakta biraz güçlük çekiyordum açıkçası. Sonra dönüp Spo’ya ve Andy’e baktım. Bunu nasıl açıklayacağımı bilmiyorum. Öylece oturmuş onu dinliyorlardı ama yalandan saygı gösterir gibi değil, tamamen doğru dürüst bir şekilde. Saygılı bir şekilde. Saygılı olmalısınız zaten, Pat Riley karşınızda. Şu an organizasyonun bir parçası olmalarına rağmen hala Pat Riley ile geçirecekleri o anlar için yaşıyorlar bence.  

Gerçekten başarılıydı. 

Pat şöyle dedi: “Pekâlâ, Chris. Sana şunu söyleyeyim, çok basitçe anlatacağım.” Heat’in beni ve LeBron’u transfer etmek aynı zamanda da Dwyane’i kadroda tutmak için maaş bütçesinde yeterli boşluğu olduğunu anlattı. Sonra ceketini çıkardı, gömleğinin kollarını katladı ve masaya bir şey boşalttı. 

HAHA! Şampiyonluk yüzükleriyle dolu bir keseymiş! Önümüzdeki masanın üstünde yuvarlanıyorlar. Sonra Pat kafasını kaldırıp bana ve babama baktı ve şöyle dedi: “Her şey bunun için beyler, her şey.” (Bunu fragmanda kullanırız). 

Tam olarak bir Ocean’s Eleven sahnesi denemez ama inanın ne Sinatra ne Damon ne de Pitt bu adamın yanında hiçbir şey değiller. 

Riley’nin yanında esameleri okunmaz. 

Sahne 3(A) – İç mekan – Konferans salonu – Gündüz

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler