Toronto’da geçirdiğim dönem tek bir sahnede anlatılmaz.
Zaten tek sahne nasıl büyüme ve bir yetişkin olma sürecini anlatabilir ki?
Toronto dönemim daha çok farklı farklı kısa birkaç andan oluşuyor gibi geliyor bana: Çok fazla daha kısa sahne (belki popüler bir şarkı eşliğinde), hızlı geçişlerle bir araya gelip anlamlı bir bütün oluşturmuş gibi.
Bir saniye… Sanırım montajı tanımladım az önce.
Pekala.
Bu bir montaj.
Barenaked Ladies’den bir şarkı koyalım arka plana.
Harika. Şimdi şöyle olacak.
İLK GEÇİŞ: Çaylak Chris. Henüz hala sessiz, sırık gibi bir çocuk. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de başka bir ülkeye alışmaya çalışıyor. 19 yaşındayım ve hem öyle görünüyor hem öyle davranıyorum. İlk daireme yerleşiyorum, ilk hokey maçıma gidiyorum, ilk defa Poutine* yiyorum. İnsanlar çok cana yakın. Raptors’u HERKES seviyor ve dürüst olmak gerekirse bu beni biraz şaşırtmıştı. Kuzey’de basketbol kültürünün bu denli ölüm kalım meselesi olduğunu bilmiyordum. Ama hızlı öğrenirim. Aynı zamanda loonie** neymiş onu da öğrendim. Hatta bir iki Fransızca kelime de kaptım, Bonjour millet! Müthiş.
İKİNCİ GEÇİŞ: Kar.
ÜÇÜNCÜ GEÇİŞ: Bir dakika, VINCE CARTER ile aynı sahada mı olacağım? İlk antrenman kampımdayım. Bu bir yarı kusursuz/yarı insanın karşısında sadece yarı insanın yer aldığı bir sahne. Vince üzerimden smaç basıyor ve bana dönüp “Lige hoş geldin genç adam.” diyor ve bunun gibi daha birçok şey. TAT KAÇIRICI. Tek kelimeyle tatsız. Ama şimdi dönüp baktığımda görüyorum ki aslında bu şaşırılacak durum değil. Ben sahada onun büyüsüne kapılmışken o bütün Vince Carter’lığıyla işini yapıyor. Tüm bu yaşananlar çok gerçek dışı geliyor. En başından beri Vince benim üzerime geliyordu. Ben takımın büyük draft seçimiyim o ise –evet doğru bildiniz- VINCE. Bu nedenle de parkede bu yeni çocuğun neler yapabildiğini görmeye çalışıyor. Ancak bu bir yandan da benim için bir lütuf. Vince’in üstümde bu kadar baskı kurması beni daha da agresif olmaya ve kendimi kanıtlamaya itiyor.
DÖRDÜNCÜ GEÇİŞ: Saha dışında durumlar nasıl mı? Saha dışında bambaşka bir Vince. Çok farklı bir adam. Üzerimden smaç falan basmıyor. Vince ligdeki en iyi insanlardan biri ve beni hemen kanatları altına alıyor. Hatta çaylak sezonumda birkaç kez akşam yemeği için bana gelmişliği var. Basketboldan, hayattan… Her şeyden konuşurduk anlayacağınız. (Şimdi de benim, Vince Carter’ın bana akşam yemeğine geldiğini Texas’tan lise arkadaşlarıma anlattığımı hayal edin. Böyle bir durumda her şey normalmiş gibi davranmaya çalışıyorsunuz).
BEŞİNCİ GEÇİŞ: Daha çok kar. (Ekim’de kar mı yağar?)
ALTINCI GEÇİŞ: Dairemde SportsCenter’ın öne çıkan anlar videolarını izliyorum, tarif edilemez bir durum. Hemen hemen drafta benimle birlikte girmiş bütün oyuncuları görmek mümkün. LeBron, Melo, Dwyane, Josh Howard… Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bu adamlar sahada estiriyor! Oynadıkları takımlar ya playoff’lara kalmış ya da playoff sıralamasına çok yakın. Kendilerini bulmuş gibi hepsi. Bu arada biz oradaki iki senemde toplam 66 maç kazanabildik sadece.
YEDİNCİ GEÇİŞ: Daha çok kar. (Nisan’da da kar yağıyor?!)
SEKİZİNCİ GEÇİŞ: Pekâlâ, dördüncü senem. Neredeyse 50 maç kazanmışız. Playoff’lara kalıyoruz (benim ilk seferim). Nets’le oynadığımız seriyi altıncı maça kadar götürdük. 18 sayı, 9 ribaund ortalamasıyla oynuyorum. Toronto’da bir şeylerin temellerini atmaya başlıyoruz.
DOKUZUNCU GEÇİŞ: Yine kar yağıyor. (Çok ciddiyim, yeter artık).
ONUNCU GEÇİŞ: Az önce bir şeylerin temellerini atmaya başladığımızdan bahsetmiştim ya, hissettiğim tam olarak buydu. Bir baktım işleri yoluna koyup yükselişe geçmişiz. Sonra tekrar takvime baktım ve İNANAMADIM. Raptors ile yedi senem geçmişti. Kontratımın sonuna gelmiştik. Bir yetişkin olarak hayatımın ilk yetişkin kararını almak üzereydim. Dürüst olayım aynı zamanda da önüme bakmanın zamanı gelmişti. Fakat Toronto’ya karşı içimde sevgiden başka bir şey yok, saf ve dürüst bir sevgi besliyorum onlara. Bu organizasyonu gerçekten seviyorum. Taraftarları seviyorum, şehri seviyorum, kültürü seviyorum. Hatta size şöyle söyleyeyim; bir parçam karı bile sevmeye başlamıştı.
*Poutine: Poutine, patates kızartması ve peynir soslarını içeren, kahverengi sos ile doldurulmuş, Kanada’ya özgü bir yemektir.
**Loonie: Kanada’nın madeni bir doları.