Sonra bundan iki yıl sonra hayatımı değiştiren bir telefon aldım. 2006 yazıydı. Tüm gece dışarıda partideydim ve eve gitmemiştim.
Oğum Jayden o zaman altı aylıktı. Evde beşiğinde yatıyordu. Ben de onunla evde olmalıydım. Ama dışardaydım.
Sabahın ilk saatlerinde annesinden bir telefon aldım. Paniklemişti. Ben de ”Hey, sakin ol. Ne oldu?” dedim.
”Jayden… Uyanmıyor.” dedi.
”Uyanmıyor mu?” diye cevap verdim.
O da ”Evet, ambulans geldi. Onu götürüyorlar.” dedi.
Manhattan’daydım. Long Island’a kadar sürmek zorunda kaldım. Hastaneye vardığımda doktorlar bana, “Cevap vermiyor.” dedi.
“O gitti.” dediler.
”Gitti mi?” Neden bahsediyorsun sen? Onu daha az önce gördüm. Gitti mi?” dedim.
Oğlum hayat doluydu. Çok canlıydı Ne zaman odaya girsem o bana bakıp, beni takip ederdi. Konuşamazdı ama bana bakardı. Gözlerini çok fazla kullanırdı ve bana anladığını gösterirdi. Şey gibi, bu benim babam.
Nasılsın, baba?
Ben daha şimdi onu gördüm. Gitti ne demek? Bu nasıl mümkün olabilir? Nasıl gidebilir?
Hastanede odaya girdiğimde annesinin yüzündeki acıyı asla unutmayacağım. İnanamıyordu.
Sadece altı aylıktı. Gitti.
Şimdi 11 yasında olacaktı.