Amerikan Futbolu oynamaya başladığım zamanı hatırlıyorum. Kocamandım. Kendi kendimi idare edebilirdim. Ama bir oyunda bana vurmuşlardı ve hafif bir şekilde sakatlanmıştım. Sadece altı ya da en fazla yedi saniye yerde kaldım ve tam kalkıyorken annemin sesini duydum. Kenardan sahaya doğru koşuyordu. Depar atıyor ve bağırıyordu, ”Mookah! Mookah! Konuş bana bebeğim!”
Bu onun bana taktığı lakap idi.
Bana ulaştı ve ben de ona, ”Anne, ne yapıyorsun? Çıldırdın mı?” dedim.
Yani burası New York City ve herkes bana bakıyor. Hadi ama.
”Mookah, Mookah, iyi misin? Neresi ağrıyor?” diye devam etti.
”Anne, iyiyim. Çık şu sahadan.” diye cevap verdim.
O da, ”Tamam! Tamam! Sadece iyi olduğundan emin olmak istedim.” dedi.
Sonra da bir şey olmamış gibi kenara geldi. Benim annem öyleydi. Her zaman arkamı kollardı.
Ben 12 yasındayken hastalandı. Bağırsak kanseri olduğunu biliyordum ama ne kadar kötü olduğunu bilmiyordum. Beni korumak için benden gizledi. Bir ara hastahaneye kaldırılmıştı ve onu ziyarete gittiğimde onun git gide küçüldüğünü görüyordum. Sanki kayboluyordu. Anlatabildim mi?
Bir gün büyükannem beni hastahaneden eve götürüyordu ve bana, ”Biliyor musun, annen yakında ölecek. Buna hazır olmanı istiyorum.”
Öldüğü gün onu görmeye gittiğimi hatırlıyorum ve kanserin vücudunu nasıl yıktığını hatırlıyorum. Şimdi o zamana geri dönsem ve beni o odaya koysanız muhtemelen onu tanıyamam. Yüzü çok küçülmüştü ve ağzından kan kusuyordu. Halen ”Mookah, Mookah” demeye devam ediyordu.
Yatağının yanında oturdum ve bana son söylediği şeylerden biri de… Bunu hala her gün düşünüyorum.
”Herkese iyi davran Mook.” oldu.
Hiç kimsenin sizi 12 yaşında annenizi kaybetmenize hazırlayabileceğini sanmıyorum. Bu sizde bir iz bırakır. Ne kadar güçlü olduğunuzu düşündüğünüz umurumda değil.
O zaman bu dönemden kurtulmamın tek sebebi büyükannem ve basketboldu. Bu iki şey beni korudu. Annemi kaybettiğimiz gün parka basketbol oynamaya gittim. Tek yapmak istediğim buydu. Benim için bir kaçış yoluydu.
Annemle ilgili haberler mahallemizde yayılmaya başlamıştı ve insanlar sahaya gelmeye başlamıştı. Sonra daha fazla insan. Bir yerden sonra bütün mahalle orada benimleydi.
O zaman her şey iyi olacak hissine kapılmıştım. Büyükannen arkanda. Tüm mahalle arkanda. Tanrı arkanda.
Devam et. Takım elbiseni alıp, o yaşlı adamın elini sıkana kadar devam et.
Kafamda bu hayal hep vardı. 10 yaşından beri. David Stern’u podyumda ismimi çağırıp, gideceğim takımı açıklarken ailemi öptüğümü görebiliyordum.
New York City’de, etrafta sürekli uyuşturucu maddelerinin dolaştığı bir ortamda büyüyen bir çocuk olarak sorunumun küçük yaşlarda başladığını düşünebilirsiniz. Ya da Los Angeles’a draft olduğumda başladığını ama durum öyle değildi. Hint kenevirinden daha güçlü hiçbir şeye dokunmak istememiştim. Kokaine hiç dokunmamıştım.
24 yasına gelene kadar hiç denememiştim. Miami’de bir yaz tatiline gidene kadar ve… Keşke size bir sebebi olduğunu söyleyebilseydim. Yoktu. Sadece verdiğim ahmakça bir karardı. Eğer hayatımı etkilediği gibi etkileyeceğini bilsem yapmayı düşünmezdim bile ama yaptım ve sonunda hayatımı değiştiren bir karar oldu.
Tam o sıralarda büyük annemi kaybetmiştim. Kısa bir zamanda ailemden birçok insanı kaybettim. Ne zaman kokain alsam kendime bir anlığına iyi hissederdim. Daha az endişeli. Acıları düşünmezdim. Ölümü düşünmezdim. Böyle olunca daha fazla yapmaya başladım ama kontrol bendeydi. Her gün yaptığım bir şey değildi.