EuroLeague play-off ile birlikte takım halinde sağlığına kavuşan ve formunun zirvesine çıkan Fenerbahçe, Darüşşafaka’ya karşı da rahat bir yarı final serisi yaşadı. Rakibini üç maçta ortalama 19,6 sayı farkla yenen sarı lacivertliler seride 50% üçlük isabeti (37/74) tutturdu. Fenerbahçe’nin 3-0 biten serideki üç maçta da 90 sayı barajını aştığını belirtmekte fayda var.
Seri özelinde ise Fenerbahçe savunmasının – Final Four’da yakından tanık olduğumuz üzere – hücuma geçişleri sağlamadaki başarısının bu eşleşmede de kilit rol oynadığı söylenebilir. Rollerden ziyade oyuncuların sisteme tanımlanmasıyla maç içerisinde bireysel becerilerle farklı çözümler üretebilen Daçka’nın pota altı rotasyonundaki darlığı, bu alanda Avrupa’nın en iyi tandemine sahip Fenerbahçe’nin adeta madeni oldu. Udoh-Vesely ikilisinin yarattığı tehditlere önlem almaya çalışırken rakibinin yüksek dış şut yüzdesiyle birlikte kazanmak adına çare üretemeyen Daçka, elinden geldiğince savaştığı bir serinin sonunda kaybeden taraf oldu.
Ek olarak Daçka’nın zaaflarını iyi işleyerek yakaladığı farklar sonucunda Fenerbahçe’nin yoğun sezonda yıpranan oyuncularını dinlendirme fırsatı bulabildiği bir seri izledik. Üç maçtaki oyuncu sürelerine baktığımızda ilk maçta hiçbir oyuncu 22 dakikanın üstüne çıkmadı. Diğer iki maçta 34 ve 33 dakika oynayan Nikola Kalinic ve ikinci maçta 30 dakika süre bulan Bobby Dixon’ın dışındaki oyuncular bol bol oturma şansı buldu ve Fenerbahçe bu senaryoda finale yürüdü.
Beşiktaş ise zihinsel olarak çok daha yoğun bir seri geçirdi Anadolu Efes’e karşı. Rakibine karşı ilk kez saha avantajıyla bir play-off serisi oynayan Beşiktaş, Gaziantep Basketbol serisinden gelen “savunarak kazanma” becerisini bu seriye de taşıdı. Doğuş Balbay’ın oynadığı sürelerde onun hücum tehdidini riske eden ve Doğuş’u “Efes’in Harrison Barnes’ı” olarak savunan Beşiktaş, savunmadan aldığı enerjiyi hücumda bolca çembere giderek kullandı. Efes’in özellikle ikinci savunma hattının bu penetrelere karşı doğru pozisyon alamaması seri boyunca problem yaşatırken Michael Thompson ve D.J. Strawberry’nin bu durumlarda verimliliklerine yeni bir boyut katmaları tesadüf değildi.
Earl Clark’ın zihinsel problemleri ve son maçta oynamamasına sebep olan sakatlığından kaynaklanan boşluk kısa beşlerle hiçbir şüphe bırakmadan dolduruldu. Kyle Weems ve Erkan Veyseloğlu’nun oyunun iki tarafında da yorgun Efes’e karşı yıldızlaşması, Mart ayından beri çıkış gösteren Sertaç Şanlı’nın bu seride zirve yapması Efes’in sezon sonundaki halini özetler nitelikteydi. Zira Efes daha yetenekli ve daha derin bir kadroya sahipti ve Ocak ayında Akatlar’da oynanan BSL karşılaşması bunu göstermişti. Bryant Dunston, – yer yer – Jayson Granger ve Cedi Osman dışındaki oyuncuların zihinsel ve fiziksel yorgunlukları sezonun erken bitmesinde bir numaralı etken oldu.
Final Four umutlarını Pire’de bırakan Efes, o ana kadar 61 maç oynamıştı. Avrupa standartlarında alışılmadık derecede yoğun geçen sezon, Ocak ayına kadar oturmayan, zor anlarda da işlemeyen yapı ve işler sıkıştığında takıma liderlik edecek oyuncu eksikliği sebebiyle hayal kırıklığı yaratacak bir şekilde sonlandı. Nitekim Beşiktaş’a karşı ilk maçtaki 90-71’lik, sezonun tehlikede olduğu dördüncü maçtaki 91-65’lik mağlubiyetler sezonun dip noktaları olarak göze çarptı.
Kazanan tarafa dönersek sezon boyunca ikili oyun ve perimetrede yüksek pas temposuna dayanan setlerle karşımıza çıkan Beşiktaş; yan parçalarının ön plana çıktığı, sahaya sertlik ve enerji koyan ve bundan güç alan, bu özelliğiyle bir yandan Ufuk Sarıca’nın şampiyon Pınar Karşıyaka’sına da selam yollayan bir ekip görünümüne bürünüp, finale çıktı.