Bir varsayıma göre Avrupa’nın en iyi ligi olan Basketbol Süper Liginde, yeni sezonla birlikte maçlardan sonra basın toplantısı düzenlememe kararı alındı. İlk iki haftası geride kalan ligde oynanan hiçbir maçın ardından basın toplantısı düzenlenmedi. Şunu söylemem gerekir ki kararın alınma nedenleri ve duyurmaya tenezzül bile edilmemesi, kararın bugünkü sonuçlarından daha kötü.
Türkiye Basketbol Federasyonu maçtan önce aksini takımlara bildirmediği sürece karşılaşmalardan sonra basın toplantısı yapılmayacakmış, yönerge değişmiş. Yönergenin değiştiğinden kulüplerin haberi var ancak basın toplantısının ana katılımcısı basın mensuplarının yok. 2019’da bu kararı almanın mantığını anlayabilmiş değilim ama nedenleriyle ilgili, basının da payının olduğunu düşündüğüm, birkaç fikrim olduğunu belirtmeliyim.
Her şeyden önce yeterliliği tartışması konusu ve kötü yapıldığı düşünülen herhangi bir şeyi, bir sorunu çözmek için önlem almaya çalışmak ya da farklı fikirler ortaya koymak yerine bir nevi kanayan parmağı keserek çözüm üretme düşüncesini anladığımı söylemem mümkün değil.
Olayın en keyif kaçırıcı noktalarından biri de insanların haber alma haklarının, kural koyucular tarafından rahatlıkla engelleniyor olması. Buradaki kara mizah unsurunu da söylemeden geçemeyeceğim, görevi insanlara haber iletmek olan basının habere ulaşma hakkını elinden alırken bu hakka artık sahip olmayacaklarını bile haber vermemiş yetkililer.
Kararın öncesi ve bu kararı basına duyurmamanın bendeki yansımaları aşağı yukarı böyle. Şimdi de bu fantastik kararın nedenleri hakkında konuşmaya başlayalım ki 21. yüzyılda haber alma hakkınızı engellememiş olayım, bunu hiç istemem.
İstanbul’daki görece düşük seviye maçlarda ajans muhabirleri dışında basın toplantılarında göreceğiniz üç insandan biri mutlaka TrendBasket bünyesindedir. Kararı öğrendiğimizde, basın tribününde yer almayı maçları bedava izlemenin bir yolu olarak görmediğimiz için, maçı evde yazmakla salonda yazmak arasındaki en temel farklardan birinin ortadan kaldırılmasını epey anlamsız bulduk. Televizyonda yakalayamayacağımız salon ve maç deneyimini kenara koyarsak “Maçlara neden gideceğiz ki?” sorusunu kendimize sormadan edemedik. Tabii burada salon ve maç deneyimiyle ilgili alınan notları basketbolun temel paydaşı oyuncu ve koçlarla paylaşamadığınızı düşününce söz konusu bu deneyimin de anlamını yitirdiğini söylemem gerek. O halde neden bu karar alındı?
Maçlara gelen muhabirlerin “Bu maç için basın toplantısına ne gerek var?” tavrı ve basının lig maçlarına katılım oranının çok düşük olması bu kararın temel nedenlerinden biri. Özellikle düşük seviye maçlara basının neredeyse hiç ilgi göstermemesinin nedeni ise basketbol basınının çok büyük bölümünün basketbolu sevmemesi ve futbolda yerine başka muhabir görevlendirildiği için muhabirlerin basketbol takip etmek zorunda kalması. Öyle veya böyle bu maçlara gelen bazı ajans muhabirlerinin de koç ve oyuncular toplantıya gelmeden önce “Soru sormayın da gidelim, araç bekliyor” yaklaşımı, halihazırda yetersiz seviyedeki basın toplantılarının tüy diken bayağılıklarından biri. Fakat biz o basın toplantılarında olmayı, sözgelimi Stefanos Dedas’a Galatasaray maçının üçüncü çeyreğinde Mangok Mathiang’ı neden soyunma odasına gönderdiğini sormayı, haber almayı ve haberi basketbolseverlere ulaştırmayı seviyor, vakit kaybı olarak da görmüyoruz. Federasyonun bu kararla basın toplantılarını angarya görme yaklaşımına zemin oluşturduğu ve bu durumun ligin marka değerine zarar verdiği çok açık.
Peki neler yapılabilirdi de yapılmadı? Öncelikle basının maçlara katılımını düzenli hale getirmek için denetleme mekanizması gerekiyor. Sezon öncesi akreditasyon başvurusu yapıp onay aldığı halde sadece birkaç önemli maça gelen ve sezonun geri kalanında salonlara uğramayan insanlara sonraki sezon akreditasyon vermeyerek başlamak iyi fikir olabilir. Birey belirli sayının altında maça geldiği takdirde yeniden akreditasyon alamayacağını bilmeli ki sezon boyunca yaptığı işle ilgili en azından bu şekilde sorumluluk hissedebilsin.
Katılımı düzenli hale getirdiğinizde bugün basın mensuplarının gelmeyi tercih etmediği maçları takip etmenin daha değerli hale geleceğini göreceksiniz. Bunu yaparak basının lige ilgisini artırmanın yanı sıra önemli maçlarda futbol muhabirlerinin basın tribününü istila etmesinin de önüne geçmiş olacaksınız. Zira kendilerinin görev tanımı içerisinde yer almadığı halde bazı maçlarda basın tribününde yer almalarının, yine kendilerine göre, en büyük gerekçelerinden biri “Ya biz gelmesek kaç kişi gelecek ki zaten” olduğunu hatırlatmalıyım.
Basın toplantılarında soru sorulmamasından rahatsız mısınız? Bazı soruların niteliği tartışılır mı? Bunlar pekala evet cevabı verebileceğimiz sorular fakat burada da NBA’in global games maçlarında yaptığı gibi ilk soruyu organizasyon temsilcisinin yöneltmesi ve devamında basın mensuplarının sorularına geçilmesi bir süre idare edebilecek bir çözüm olabilir, en azından kanayan parmağı kesmekten daha iyidir diye düşünüyorum. Kaldı ki bu çözüme gittiğinizde basın toplantısında soru sorulmasından çoğunlukla rahatsız olan bazı ajans muhabirlerinin oradaki otorite unsurunun olaya dahil olmasıyla soru sormanın doğallığı ve gerekliliğini zamanla kabul eder hale geleceğini söylemek mümkün.
Basın toplantısı birincil kaynakla iletişim kurmanın en sağlıklı yollarından biri olduğu gibi, maç hakkında da gerçeğe en yakın saptamaların yapılacağı yegane ortamdır. Günün sonunda yönergeyi değiştirip basın toplantılarını iptal ediyorsanız tüm bunları engelliyorsunuz demektir. Bunları engellediğinizde de ne basketbolu geniş kitleleri yaymaya çalışmanın ne de pazarlama zirvesi düzenlemenin anlamı kalmıyor.