Sevgili 12 yaşındaki Dame,
Beni iyi dinle. Bir muhabir soyunma odana boş bir kase ile gelince sakın korma.
Küfür etme. Kırılma. Tepki bile verme.
Bu senin için çok önemli bir test. Sadece gül ve o kasenin içine işe.
Bunu okurken ne kadar heyecanlandığını görebiliyorum.
Neden bir kaseye işememi istiyorsun ki? Yok. Yok. Unut onu.
Rahat ol. Asıl bombayı şimdi patlatıyorum. Muhabir soyunma odana geldiğinde senin NBA’de 10. yılın olacak.
Evet. Gerçekten. Aniden boyun uzayıp gelişmedin bile. 5’10’luk bir oyun kurucusun NBA’de.
Sadece bu kadar değil.
Portland Trail Blazers için oynuyosun.
Sana bir dakika vereceğim.
Büyük ihtimalle şu anda büyükannenin oturma odasında koşuyor, koltuklarda sekiyor ve kendini Clyde Drexler sanıyorsun.
Büyükannenin evinden beş dakika uzaklıkta oynayan takımda olacaksın. Parkede olacaksın. En ucuz koltukların en ucuz yerinde değil. Oyuncuların karınca gibi göründüğü yükseklikte değil.
Parkede olacaksın. Oyun kurucu pozisyonunda, arkasında Stoudamire yazan siyah-kırmızı bir forma giyerek.
Git hadi büyükbabaya anlat.
Siz tüm Blazers maçlarını radyodan beraber dinlersiniz. Onun nasıl yaptığını bilirsin- yaşlı bir adam konsantrasyonuyla sandalyesinde oturur ve gözlerini kapar. Devre oluncaya kadar kimse konuşamaz. Büyükanne bile.
Devre arasında büyükanne seni tütün almak için markete yollar. Sen de ikinci yarıya yetişmek için koşabildiğin kadar hızlı koşup gidersin.
Elindeki izin notuyla köşedeki markete koşarsın.
Lütfen Damon’ın tütün almasına izin verin. Bu Büyükannesi için. Teşekkürler! – Wanda
Git hadi ve bu mektubu büyükanne ve babayla paylaş. Onlara bir gün Blazers için oynayacağını anlat. Çünkü, bunu sana söylemekten nefret etsem de, onlar seni o formayla göremeyecekler.
Gerçek şu ki, onlarla geçireceğin sadece birkaç yıl kaldı.
Yani muhabir kase ile soyunma odasına geldiğinde gözlerini kapatıp aklına büyükannenin sözlerini getir.
Damon, nasıl yetiştirildiğini biliyosun. Gül ve o kaseye işe, oğlum.
Büyükannenin sözlerini aklında tutmalısın. Lisedeki ikinci yılında hasta olacak. O tütün onun için artık iyi değil. Daha da hastalandığında onu o halde görmeye dayanamayacaksın. Gerçekten o olmayacak artık. Bu kalbini kıracak.
Üçüncü yılında, en iyi arkadaşın gitmiş olacak. Bunu duymak çok zor biliyorum. O senin en iyi arkadaşındı. ‘’Genç ve Hareketli’’ dizisini her gün beraber izlediniz. Verandada oturup onun hikayelerini dinledin. O senin en büyük taraftarındı. Tıpkı senin gibi o da verandada sallanan sandalyesinde oturur ve yolun karşısından seni izlerdi.
Orada yalnız başına olmana rağmen 5’e 5 oynardın. Her allahın günü. Tam saha, 5’e 5. Hayal kurmak mükemmel bir şey. Hayal kurarak kahramanın, Isiah Thomas, olabilirsin. Savunmacıların arasından süzülüp George Gervin’i yön değistirerek geçebilirsin.
Hatta istersen, yorumcu Bill Schonely bile olabilirsin. ‘’ Stoudamire içeri yükleniyor ve Kersey’e asist yapıyor.’’
Saha çok dolu. Herkes çıldırmış durumda. Sadece büyükannen olsa bile. Onunla zamanın tahmin ettiğinden az olacak. Sadece bir kez seni canlı oynarken görecek. Okulda bütün gün o kadar heyecanlı olacaksın ki oturamayacaksın bile.
Büyükanne geliyor. Şimdi coşma zamanı.
Onu tribünlerde görünce çıldıracaksın. Koçun seni kenara alana kadar iki çeyrekte o zavallı çocuklara 40 sayı atacaksın.
Merhamet, biraz merhamet.
Maçtan sonra büyükanneni gördüğünde sana şu bakışı atacak.
“Vay canına, Damon. İyi olduğunu biliyordum. Ama bu kadar iyi olduğunu bilmiyordum.”
O seni NBA’de oynarken hiç görmeyecek. Ama o bunu biliyor. Onunla geçireceğin zaman düşündüğünden daha az olacak, ama hayatın boyunca onun sesini hep aklında tut.
Çünkü başın çok ağrıyacak. Bir çok kez hata yapacaksın.
2003 yılında, zorlanan bir Blazers takımında olacaksın, ve aptalca bişey yapacaksın. Havaalanı güvenliğinden, el çantanda hintkeneviri ile geçmeye çalışacaksın. Ve yakalanacaksın.
Sana bir dakika daha vereceğim.
Biliyorum bana kızgınsın.
Seni duyabiliyorum.
“Neden hayallerimizi batırmaya çalışıyorsun ki?! Ben her gün 7’de uyanıp, kıyafetlerimi ütülüyor, daha iyi bir okula gitmek için 90 dakikalık bir otobüs alıyor, her gün yüz şut atıp, bazen anlaşmazlık olduğunda, sahanın yan odasında bulunan boks ringine gidip kavga etmek zorunda kaldığım bir sahada basketbol oynuyorum.
… Ben bu hayali gerçekleştirmek için kendimi zorlarken, sen NBA’de uçağa ot mu sokmaya çalışıyorsun?! ”
Bak, Dame. Üzgünüm. Hayat on iki yaşındaki bir çoçuğun düşündüğü kadar basit değil. Herkes hata yapar. Sen de bunları yapacaksın. Çevredeki herkesin, bu hayalinde çok ciddi olduğun ve olgun bir yetişkin gibi davrandığın için “adam” dedikleri çoçuk yapacak.
Gerçek burda. NBA’de 13 yıl oynayacaksın. Ama hayatın basketbol topu sekmeyi bıraktığında ne yaptıklarınla yargılanacak.
Bir saniye duralım burda.
Bazı soruların var.
Bir. Isiah Thomas ile tanışma şansın oldu mu hiç?
Onun tarafından draft edileceksin, oğlum. Toronto’da. Gerçekten. Toronto. Kanada. Bunu ben bile mahvetmeyeceğim. Bekle biraz.
İki. Bu kokan spor salonundan NBA’ye nasıl gittin? Yani arenayı büyükannenin evinden görebiliyorum, ama 2,000 mil uzaklıkta gibi geliyor.
Lute Olson adında bir adam var. Lisedeyken evine gelecek. Arizona Üniversitesinde koçluk yapıyor. 2016’da Lute’ı çok iyi tanımlayan bir terim var.
‘’Havalı’’
Senin anlayabileceğin terimler ile, bu adam mükemmel. Tamam mı? Sen lisedeyken, beyaz saçları ve takım elbise ile oturma odanıza yürüyüp sana gerçeği söyleyecek.
Kullanılmış arabasını satmaya çalışan bir satıcı gibi olmayacak. Sana bir super yıldız olduğunu söylemeyecek. Sana, “Biliyormusun, Damon? Benim bir oyun kurucum var. Ve çok iyi. Ama senin de çok iyi olabileceğini düşünüyorum. Seni o adam yapacağım.”
Bu adamı takip et ve Arizonaya git. Bunu basketbol için yapma. Lute mükemmel bir koç, ama sadece bununla ilgili değil. Bunu yap çünkü bir insan olarak sana değer verecek. Bir çok NCAA koçu seni galibiyetler için kullanmak ister. Luke seni iyi bir insana dönüştürmek istiyor.
Dinle, bu gerçek. Arizona’ya gittiğinde, Lute bütün ilk sınıf öğrencilerini etiket dersi almaları için zorlayacak. Şu tabak ve çatal kuralları gibi. Deplasmandayken seni hayatında ilk kez güzel bir biftek restorantına göturecek. Garson sana gülümseyip, “Bifteğinizi nasıl arzu edersiniz, efendim?” diye soracak.
Ve sen de yardım için koça bakacaksın.
“Orta iyi pişmiş, bayan” diyecek.
Lute sana nasıl biftek siparişi vereceğini, nasıl kibar olunacağını, nasıl profesyönelce davranacağını öğretecek. O senin aklını bambaşka bir dünyaya açacak. Arizona yıllarında bir Dörtlü Final’e gideceksin, ama biliyor musun? Geriye dönüp baktığında aklına gelen ilk şey bu olmayacak.
Antremanı her şeyden daha çok hatırlayacaksın. Takım arkadaşının tereyağı bıçağı ile biftek kesmeye çalışmasına ne kadar çok güldüğünüzü hatırlayacaksın. Lute’ın kenarda hakemlerle olan diyaloglarını hatırlayacaksın.
Şimdi sana herkesin bu adamı ne kadar çok sevdiğini anlatacağım. Sen onun 80. doğum günü partisine gideceksin ve orada 400 insan olacak. Sen 400 insan bile tanımıyorsun, Dame. Sana söylüyorum. Bu adamı takip et.
Üçüncü sınıftan sonra ’95 NBA draftına katılacağını açıkladığında bunun için hazır olduğunu düşüneceksin. Oğlum, hazır değilsin.
İşin iyi tarafı ise, draft gecesindeki takım elbisen bayağı iyi olacak. Koyu gri ve çizgili. 90’lar için hiç fena değil.
Sorun şu ki, arka taraftaki yeşil odada beklerken çok endişeleneceksin. Toronto Raptors 7. sıradan senin ismini çağırdığında ise her şey kararacak. Her şey ağır çekimde olacak. David Stern’in elini sıkacaksın ve o bildiğin klişeler gibi olmayacak. Çok duygulanmayacaksın.
Korkuyor olacaksın.
Craig Sager mor takım elbisesi ile seninle röportaj yapmaya geldiğinde o kadar heyecanlı olacaksın ki çok zor konuşabileceksin.
30 saniyenin içinde 100 kez “takıma yardım edeceğim” diyeceksin. Başka bir şey söyle, Dame. Herhangi bir şey.
Sonra kahramanın sana doğru yürüyecek ve elini sıkacak. Isiah. O Toronto Raptors yönetiminde. O seni seçti. 12 yaşındayken parkta her gün onun gibi olmaya çalıştığın adam, seni seçti.
Çok heyecanlandın değil mi? Şimdi mektubu bırakıp parkta biraz şut atmak ister misin? Ben bekleyeceğim.
Toronto’daki ilk yılların mükemmel bir tecrübe olacak. Taraftarlar bir salona sahip olmasalar bile, bir basketbol takımına sahip oldukları için çok heyecanlı olacaklar. SkyDome’da(çok amaçlı bir spor salonu) oynamak zorunda kalacaksınız ve kışları o kadar soğuk olacak ki bençteyken nefesini görebileceksin.
Toronto senin için mükemmel bir tecrübe olacak. Karşında oynayacak oyun kurucular? Aman tanrım. Bu bir altın çağ.
Jason Kidd. Sen hızlısın, değil mi? Bu adam en az senin kadar hızlı ve 6′ 4″. Seni bitirecek. Ama aynı zamanda basketbol zekası ile seni çok etkileyecek. Çok komple bir oyuncu.
Allen Iverson. Bu adam hayatında göreceğin en atletik oyuncu. Tüm hayatın boyunca. O da senin gibi 5′ 10″, ama kolları iki kat daha uzun. Elleri devasa. İstediği her an, her şekilde sayı skor yapabilir. Ve bu adamı hiç yorgun göremeyeceksin. Bu adam normal değil.
John Stockton. Bu adama bak bakalım. Hiç birşeyi yok, değil mi? Tüm gün sadece pas atmak istiyor. Onu yenebilirsin. Maçın bitimine on saniye kaldı. O iki sayı geride. Tepede topla oynarken pota altında Malone pas bekliyor ve o onu arıyor. Dört … Üç … İki … Ne? Nasıl yani?
Stockton kaldırıp üçlüğü atıyor. Maç. Bu adam NBA’deki en az bencil oyuncu, ve büyük şutları da hep istiyor. Stockton sadece sert değil. Bu adam görebileceğin en sert oyunculardan.
Gary Payton. Sen konuşkan değilsin, Dame. Sakın deneme bile. Kendini utandıracaksın.
Sen o spor salonundaki çocukların kızdırıcı konuşabildiğini mi düşünüyorsun?
Payton’ın nasıl konuşduğunu duyana kadar bekle. Sadece önemli bir şutu soktuğunda değil, o tüm maç boyunca konuşur. Isınmalarda, kenara gelirken. Bu adam park yerine kadar seni takip bile edebilir.
Herkese yapar. Scottie Pippen’a gidecek. Portland zamanlarında Gary ile oynarken o Pippen’ın kulaklarında olacak.
“Sen artık hiç birşeysin, Scottie. Mike nerde? Mike nerde ha? Artık senden korkmuyorum. Scottie.”
Seni uyarayım, Scottie bu sırada Scottie 6 yüzüğe sahip olacak. Garry ise sıfır. Ama bu umrunda olmayacak.
“Hey, Scottie! Biliyor musun? Tüm zamanların en iyi 50 listesinde yoksun. Listemi sana göstermemi ister misin? Seni 51. sıraya koydum, Scottie. Seni 51. sıraya koydum. Dominique senden önce benim listemde. Sen 51. sıradasın, Scottie.”
Karşılaşacağın konuşmaların seviyesi bu artık. Ağzını açma bile. Eğer Gary Sccotie’ye böyle yapıyorsa, seni terapiye yollar.
Seni korkutmak istemiyorum. Sadece seni hazırlamak istiyorum.
NBA’de oynamanın verdiği baskı, her 20 yaşındaki çocuğun kaldırabileceği bir baskı değildir. Portland’a takas olduğunda, hayallerin gerçeğe dönüşecek ilk anda.
Ama eve dönmek, aslında çok fazla baskı demek. İnsanlar senden birer parka isteyecek. Paran olacak ve herkese borçlu olduğunu düşüneceksin.
Ve bunu yaparak çok para harcayacaksın. Beni dinle, Dame. Borçlu olduğun tek insan seni yetiştiren insanlar. Seni gerçekten yetiştiren insanlar. Bunu okumak ve yaşamak farklı şeyler. İnsanlar seni yarı yolda bırakacaklar. Hayat böyle.
Kaybolduğunu düşündüğün zamanlar olacak. Kaçmak istediğin zamanlar olacak. Portland’da belli bir zaman, herkesten saklanacaksın. Evde oturup Büyükanneni düşüneceksin. Kalbinde koca bir delik var. Sana tek söyleyebileceğim şu: Büyükanne’nin sesini dinle.
Damon, nasıl yetiştirildiğini biliyorsun. Sen doğru davranmak için yetiştirildin. Havaalanı olayı dönüm noktası olacak. Özellikle bir muhabir bunun arkasından gelecek. Sen de ona bunun aptalca bir hata olduğunu ve bir daha ot içmeyeceğinin sözünü vereceksin.
Bir kaç ay sonra bu muhabir antrenmana elinde ilaç testi malzemeleriyle gelecek. Gerçekten.
Ona kızma. Ona sadece, “Biliyor musun? Tamam. Ama sana güvenmiyorum. Mo’ya güveniyorum.”
O senin koçun, Mo Cheeks.
Tuvalete git be kaseyi doldur. Muhabir dışarda beklerken Mo kibarca senin için kapıyı tutacak. Gerçekten. Kaseyi Mo’ya ver. Muhabire gülümse ve zamanı için teşekkür et. Giyin.
Sonuçlar geldiğinde, sana bildiğin şeyi söyleyecekler. Temizsin. Muhabir özür dilemek için bir yazı yazacak ve bir sonraki maçta Portland taraftarı seni alkışlayacak.
Senin için hem acı hem tatlı bir an olacak. Neden bunu soylediğimi anladığını biliyorum, Dame. Bunu söylemem mi gerekiyor?
Onlar seni bilmiyor. Bilseler, senin karakterinin bir hata, bir test ya da bir maçtan dolayı olmadığını bilirlerdi.
Onlar senin okuldan önce pantolonlarını ütülemek için kalktığını bilmiyorlar. O dolu şehir otobüsunde çantanı çalınmasın diye göğsünde sıkı sıkı tutp uyumaya çalıştığını bilmiyorlar. Onlar senin her gün kafanda oynadığın 5’e 5 maçları bilmiyorlar.
Senin hayalini bilmiyorlar. Sadece bir insan biliyor. O da çok fazla etrafında kalamayacak. Onu kucakla. O NBA hakkında hiçbir şeyi önemsemiyor. O sadece senin iyi bir adam olmanı önemsiyor. “O çok yetişkin” her zaman böyle der. Ve sen bunu çok seversin.
Aslında biliyor musun? Ona NBA hakkında bir şey söyleme bile. Ona çok seveceği bir şey söyle.
Ona büyüyünce NBA’de yardımcı koç olacağını söyle belki.
Ya da, daha iyi bir fikrim var.
Ona büyüyünce kolej asistanı olacağını söyle belki.
Ona ne söyleyeceğimi biliyorum.
Ona bugün, bu mektubu yazarken, ilk kez NCAA’de baş antrenörü olacağını söyle. Çocuklara liderlik etme, ve sana Lute’ın gösterdeklerini onlara gösterme şansını yakaladığını söyle. Onların gözlerinin içine bakıp doğruları söyleme şansını yakaladığını söyle.
Onlara hayatın bir film olmadığını söyle. Onlara yanlışlar yapacaklarını söyle. Onlara yetişkin bir adam olmanın senin başına gelen bir şey olmadığını, onun için her gün çalışman gereken bir şey olduğunu söyle.
Sen Pasifik Üniversitesi baş antrenörüsün.
Bunlar onu gururlandıracak haberler.
Ha bir de, ona artık şehirde yürüyüş turları düzenlediklerini söyle. Rehberin onun mahallesinde durup, verandada duran sandalyesini gösterip, “Onu görüyor musunuz? O Damon Stoudamire’ın evi.” dediğini söyle.
Hayat çok karmaşık.
Sevgilerimle,
Dame.