Kenny Gabriel, Juan Palacios ve D.J. Strawberry, Pınar Karşıyaka kadrosuna 2014 yazında dahil edildi. Banvitspor gibi bir örnek karşımızda dururken en kıymetli 5 parçasından 3’ünü 2014 yazında transfer etmiş bir takım için uzun süreli bir birliktelik ve bunun sonuçlarından bahsedilemez elbette. Ancak ortaya çıkan sonuç bu bilgileri kağıt üzerinde bırakıp zihinlerde farklı bir algı oluşturuyor.
Bobby Dixon ve John Diebler çekirdeğine yapılan bu eklemeler Ocak ayında Erkan Veyseloğlu’nun katılımı neticesinde ortaya çıkan kadro sezon ilerledikçe ve Avrupa’da alınan başarılı sonuçların da yarattığı kaynak etkisiyle daha tehditkar bir hal aldı. Birbirlerinin rolleriyle kesişmeyecek şekilde tasarlanmış, rol paylaşımında bütünlük sağlayan, öncesinde fazlasıyla düşünülüp araştırılmış transferler belli ki. Ufuk Sarıca’nın geldiği günden bu yana Pınar Karşıyaka’da gösterdiği performans da gerek transfer süreçleri gerek saha içi kriterleriyle birlikte düşünüldüğünde Euroleague düzeyinde bir koç yakıştırılmasını fazlasıyla haklı çıkarıyor.
Avrupa basketbolunda sonuca giden yolu iyi analiz eden, doğru planlamaları yaparak neticeyi almış takımların stratejilerini kendi süzgecinden geçirerek kulüp ölçekleri doğrultusunda Pınar Karşıyaka’ya uygulamayı başardı Ufuk Sarıca. An itibariyle Pınar Karşıyaka’nın ilk beşi Fenerbahçe Ülker karşısında bir seride her açıdan üstünlük sağlayabildiği gibi Anadolu Efes karşısında bunu başarabilecek düzeye de erişti. Zira tahammül edilemez bir açık barındırmıyor bu ilk beş. Anadolu Efes’in Nenad Krstic ve Thomas Heurtel ikilisinin aynı anda sahada bulunduğu dönemlerde yaşanan sıkıntı savunma/hücum tutarsızlığı gibi örneğin…
Öte yandan maça iyi başlayabilmek için üzerine strateji oluşturulabilecek bir defo da bulabilmek gerekir. Zeljko Obradovic özellikle son 2 maçta Oğuz Savaş ve Jan Vesely’i birlikte oynatarak Pınar Karşıyaka’ya karşı boyalı alan üzerinden hakimiyet kurmak istedi.
Pınar Karşıyaka savunması rakip hücumları hataya zorlayarak bu hatalar üzerinden kolay skor bulabilmek söz konusuysa sadece Anadolu Efes’le kıyaslanabilir. Her an bu planı en düşük hata oranıyla uygulayan rotasyonu sahada tutabilmek mümkün olmasa da Barış Özbek başta olmak üzere Erkan ve Soner’in de kalite düzeyleri oranında bu doktrine bağlı kaldığını ve verimli olabildiğini gördük. Dolayısıyla Fenerbahçe Ülker’in yanlış hücum organizasyonlarından kaçınması Galatasaray Liv Hospital serisine oranla çok ama çok daha önemli. Galatasaray, eksik yakalanan Fenerbahçe Ülker savunması karşısında bile oyunu soğutup kendi enerjisinden feragat etmemek üzerine kurgulamıştır oyunu.
Belki de böyle bir seriden çıkıp Pınar Karşıyaka’yı karşısında bulmak şaşırttı Fenerbahçe Ülker’i. Öyle ki Galatasaray Liv Hospital serisinden Pınar Karşıyaka serisine geçiş Erzurum soğuğundan çıkıp Antalya plajlarında güneşlenmeye başlamak gibi, vücudun da alışması zor beynin de. Söylediğim gibi, bir açık üzerine hücumu tasarladı Obradovic. Bu açık Pınar Karşıyaka’nın Fenerbahçe Ülker karşısında -aslında- yaşaması gereken boy dezavantajıydı. Barış Hersek, Cemal Nalga ve Egemen Güven dışında 2.05’in üzerinde bir oyuncuya sahip değil Pınar Karşıyaka. Ancak Barış Hersek’le pivot savunmak imkansızken Cemal Nalga atletik yetilerden yoksun bir pivot. Egemen’in ise seri toplamında 10 dakika oynaması bile imkansız, oynamadı da zaten.
Yani Obradovic’in boy avantajı üzerinden bir senaryo yazması anlayışla karşılanabilir gibi görünse de bu üstünlüğün nasıl avantaja çevrileceği önemli. Obradovic’in hatası da burada. Nasıl ki futbolda 4-5 forveti aynı anda oynatmak iyi hücum yapma garantisi vermiyorsa Oğuz Savaş-Jan Vesely ikilisini aynı anda sahada tutmanın da dişe dokunur bir getirisi olamaz Pınar Karşıyaka savunmasına karşı. Zira savunması yüksek dozda hareketlilik ve bezdiricilik taşıyan bir takıma karşı yardım mesafelerini daraltmak o rakibin ekmeğine yağ sürmekten öteye geçemez.
Maç içinde oluşan bazı kareler bu anlamda aydınlatıcı. Aşağıdaki fotoğrafta Bogdanovic’i savunan Diebler, Vesely ile arasındaki mesafeyi bir hayli kısaltırken önemli bir şut imkanı bırakıyor Bogdanovic’e. Ancak böyle bir hatayı yapmaması durumunda bile Vesely için işlerin çok kolay olacağından bahsetmek kolay değil. Zira Oğuz’la Vesely arasındaki mesafe o kadar kısa ki Cemal Nalga’nın Vesely’nin topu alması varsayımında dahi yardıma gelebilmek için uygun bir mesafesi kalıyor. Bu oyuncunun Cemal değil Palacios olduğunu farz ettiğimizde işler çok daha basitleşiyor Pınar Karşıyaka için. Cemal’in ilk beşte başlama tercihini Vesely-Oğuz savunmasının atletizme olan ihtiyacı azaltmasıyla da açıklayabiliriz zaten.
Aynı şekilde alttaki fotoğrafta da Bobby Dixon şutunu hâlâ riske edebileceğine dair rakiplere kuvvetli bir içgüdü veren Kenan’ı bırakıp Oğuz’un başında bittiğini görüyoruz. Oğuz’un hemen önünde Vesely pozisyonunu almış ancak aradaki mesafe -bir kez daha- epey kısa. Oğuz’un o topu daha uzakta aldığını varsaydığımızda bile rakip savunmacının onunla arasında uygun bir mesafe koyarak Vesely’e konsantre olmaları muhtemel. Tüm bunlar yetmezmiş gibi Preldzic de alçak post’a kayarak o bölgeyi mahşer alanına çeviriyor.
Bu kadar sağlıksız bir alan paylaşımıyla Pınar Karşıyaka savunmasını etkisizleştirmek ve bu savunmanın handikaplarından faydalanmak imkansız. Oğuz’un Euroleague düzeyinde dahi fazlasıyla kıymetli ve işlevsel olan servis yetisinden faydalanmak adına da yakın çevresini insandan arındırmak ve topsuz hareketleri koordineli olarak yapmak şart. Yukarıdaki fotoğrafta verilen görüntü Oğuz’un topu Kenan’a çıkarabilmesi için bile elverişsiz bir ortam oluşturuyor. Zira savunma planında kısalarının yüksek hareketliliğine son derece önem veren Ufuk Sarıca’nın takımında bu tarz yardımları refleks olarak yapan Dixon zamanlamayı ayarlayabilme konusunda uzman. Öyle ki bu yardım Oğuz’un son hamlesini yaptığı ve topu karın bölgesine indirdiği anda geliyor.
Dixon’ın pek çok oyun kurucu karşısında ciddi fizik dezavantajları yaşaması mümkün. Özellikle 1.96’lık Kenan’ın bu avantajdan aralıksız yararlanması gerekir ancak böyle bir niyeti şimdilik yok. Ancak savunma yapmak da sadece birebirlerden ibaret değil. Dixon yaptığı ani yardımlarla defalarca avlayabiliyor rakip takımları.
Bunun bir örneğini şöyle vermek mümkün:
Mesafeyi öylesine etkili ayarlayabiliyor ki rakip kısaları düşürdüğü araftan faydalanıp o hücumun bütün verimliliğini öldürüyor. Oğuz’u bu pozisyonda bir kez daha tuzağına düşürüyor örneğin.
İkinci maç ve üçüncü maç Oğuz Savaş’ın nasıl verimli olacağına dair önemli emareler barındırıyor. Aynı şekilde Pınar Karşıyaka karşısında sahip olunan boy avantajının nasıl kullanılacağını da anlatıyor.
Pınar Karşıyaka savunmada adam değişmeleri yüksek süratte yaparken birebirlerde uzunu alan kısalar belli oranda direnç göstermeyi başarıyor. Palacios, Gabriel ve Barış alçak post civarlarında birbirlerine süratli olarak yardım getiriyor. Antrenmanlarda üzerinde fazlasıyla durulduğu belli olan bu adam değişimleri ve yardımlar sırasında savunma, adam ve alan paylaşımını doğru yaparak ve kısaların atletizminden faydalanılarak önemli gedikler vermiyor rakip top sirkülasyonunun sürati artmazsa.
Dolayısıyla gerek fizik avantajından gerekse yardım sonralarında verilen açıklardan faydalanmak için oyuncuların birbirleriyle koordineli olarak oynaması olmazsa olmaz. Diğer bir tercih de tempoyu gerekli zamanlarda arttırmaktır. Ancak her türlü şartlardan bağımsız TOP 16 sonrası takımın liderliğini hiç dikte etmeden tamamıyla sahada oynadığı oyunla eline alan ve gidişatı çok daha sağlıklı hale getiren Bjelica’nın ön planda olması Obradovic’in tercih ettiği yöntemlerin hepsini anlamlı kılan bir numaralı faktör. Gerek oyuncu profili, gerek istikrarlı performansına takımını alıştırmış olması oynadığı basketbolun kalitesini düşürmesinin fay kırığı etkisi yaratmasına neden olabiliyor.
Oyuna konsantre olmuş Bjelica’nın yanında oynayan uzunlar da daha etkili oluyor kısalar da. Boyalı alana yaptığı topla gidişlerde her an alışverişte bulunabileceği oyuncuları doğru kararlarla seçiyor, bu kişi Oğuz Savaş veya Jan Vesely olursa, işte o zaman Fenerbahçe Ülker boyalı alanda sahip olduğu boy avantajından faydalanmış oluyor. Aynı zamanda iyi bir Bjelica kısaların topsuz yerleşime daha konforlu ortamlarda konsantre olabilmesi demek. Bu anlamda, Bjelica tarafından kurgulanmış kusursuz organizasyona ait bir kesite dikkat çekilmeli.
Cemal’i üzerine çekip Oğuz’a servis yaparak bitiriyor işi. Buna benzer Oğuz-Bjelica kombinasyonlarını Euroleague’de de ligde de defalarca gördük. Özellikle Khryapa’nın sağlıklı olduğu dönemlerde CSKA Moskova’nın en önemli hücum alışkanlıklarından biridir bu tarz oyunlar.
Ancak bu seride Bjelica’nın ikinci maç dışında beklentileri hiç karşılayamadığını söyleyebiliriz. Dediğim gibi istikrarlı olarak üst düzey performanslara takımı da koçu da alıştırdı Bjelica. Fakat ; Fenerbahçe Ülker için Bjelica’nın formsuz olduğu bir lig serisini kaybetmek anlaşılabilir karşılanıyorsa bunca yatırımın hiçbir anlamının olmadığı sonucu çıkar. O halde Bjelica’nın konsantre olmadığı -öyle ki serinin üç maçında da 5 faul yapması başka türlü açıklanamaz- bir seride başka stratejiler üzerine yoğunlaşmak gerekir. Ama bu başka stratejilerin doğru olması zorunludur.
En nihayetinde Vesely ve Oğuz’u 3. ve 4. maçlarda olduğu gibi uzun süreler bir arada tutmak olmamalı B planı. Dirençsiz Fenerbahçe Ülker kısalarının arkasına Oğuz’u tek başına koymak Obradovic için pek cazip gelmemiş olabilir ancak görünen köy de kılavuz istemiyor. Amaç Pınar Karşıyaka savunmacılarının birbirinden uzaklaşmasını, yapılan yardımların önemli boşluklara neden olmasını sağlayacak şekilde kurgulanmaksa eğer bu ikili bir arada böylesine uzun süreler kalamaz.
Özellikle 3. maçta Vesely’nin oyundan atıldığı andan sonra geçen bölüm ve bu bölümün ardından Bjelica’nın da 5 faulle oyun dışı kalması sonrasında sahada yer alan beş önemli bir geri dönüş yapmıştı. Bunda Oğuz etrafına monte edilmiş dört kısanın ve bu kısaların Oğuz için uygun servis imkanlarını yaratıyor olmasının payı çok büyüktü. Doğru olan da buydu. Her an ikili sıkıştırmalarla boğuşmak durumunda olan Fenerbahçe Ülker pivotlarını rahatlatmak için Pınar Karşıyaka savunmacılarının sorumlu olduğu alanı genişletmekten başka bir yol yok. 4 maçta da gösterdi bunu Ufuk Sarıca ekibi.
3. maçın son periyodundaki beşin etkinliğini göstermek adına aşağıdaki kare anlamlı:
Bobby Dixon her zaman yaptığı üzere savunmacısını bırakarak rakip hücumda topu elinde tutan oyuncuya tehdit görünümü alıyor. Top Bjelica’nın elindeyken iki ihtimal var. Ya kendisini savunan Barış’ın solundan potaya gidip Oğuz’la kombinasyona girecek ya da kendi bitirecek. Diğer ihtimal ise Zisis’e servis yapacak. Cemal’in Oğuz’u potaya o kadar yakında boş bırakma ihtimali de yokken Zisis’in Bjelica’nın kendisini attığı pas sonrası hem şut atma hem de potaya gitme şeklinde 2 olanağı bulunuyor.
Aşağıdaki fotoğraf da 3. maçın normal süresinin son dakikalarından. Oğuz-Preldzic-Goudelock-Kenan-Melih beşi sahada. Pek çok açıdan defoları olsa da alanı açabilmek için son derece elverişli bir beş. Aynı zamanda yardımları da cezalandırmak mümkün.
Kenan için şut atmak uygun bir tercih. Potansiyelini göz önüne aldığımızda o topu Dixon tehdidinden kurtararak Oğuz’a da ulaştırabilmesi gerekir. Aynı şekilde Melih için de şartlar hayli müsait. Bu beşin içinde barındırdığı oyun planı çeşitli modifiyelerle etkin olarak kullanılabilirdi ama Obradovic’in seçtiği yol başka oldu.
Tüm bu detaylar dışında Fenerbahçe Ülker açısından mental olarak da bazı faktörlerden söz etmek mümkün. Oyunculardan maksimumu alabilmek mümkün görünmüyordu. Özellikle Goudelock ve Bjelica için eleştirilerin dozunu yükseltebiliriz. Obradovic belli ki farkındaydı bu iki oyuncunun ruh halinin. Sahada kalmayı, oynamayı isteyen oyuncular yüksek süreler aldı ki bunun başında Melih Mahmutoğlu geliyor. Öte yandan Fenerbahçe Ülker’in bu seriden 3-1’lik sonuçla elenmiş olmasını detaylandırabilmek adına kullanabileceğimiz veriler mevcut.
Serinin kazanan tarafının başardığı ise rakibe oyunun hemen her alanında üstünlük kurmasıydı. Pınar Karşıyaka’nın sezonun başından bu yana çığ gibi büyüyen basketbolu yazının başlarında da belirttiğim üzere Avrupa’da başarıya giden yolların analizini kusursuza yakın yapmak ve uygulama noktasında da hemen hemen hiçbir hata yapmamış olmaktan kaynaklanıyor.
Doğru basketbol, başarılı olabilmek adına doğru adımlar ve her şeyin ötesinde çok çok daha büyük bir vizyonun taşıyıcısı olabilecek düzeye gelmeyi başarmış bir koç… Yolun sonu Final Four’a kalmış bir takımı eleyebilmeye kadar gidebiliyor. Şampiyon olabilirler veya olamazlar ancak şurası kesin ki Anadolu Efes’i finalin tartışmasız favorisi olarak göstermek mümkün değil. Sonuç nasıl bitecek olursa olsun.
Fenerbahçe Ülker, Anadolu Efes veya bütçeli Galatasaray’ın lig içerisinden yabancı oyuncu transferine hiç sıcak bakmaması gibi yanlış bir düşünce yapısının olmaması halinde bu yabancı çekirdeğin dağılma ihtimalinin çok kuvvetli olduğunu söyleyebilirdik bugün. Teşbihte hata olmaz, futbol liginde böyle bir kadro/performans çizgisine sahip hiçbir Anadolu takımını o kadroyla bırakmaz İstanbul takımları. Şu anda ise Diebler dışında kimsenin adı geçmiyor İstanbul kulüpleriyle. Bu Pınar Karşıyaka taraftarı için son derece sevindiricidir ancak halihazırdaki güvensizlik bir o kadar anlamsız.