Egemen Önen: “Avrupa’da basketbolda atılım yapması beklenen tek ülke İngiltere”
Röportaj: Alp Ulagay
Genelde Büyük Britanya’de ve özelde de İngiltere basketbolun pek görünür olmadığını, Avrupa’nın geri kalanından geride olduğunu biliyoruz. Ancak son yıllarda tüm ülkede ciddi bir kıpırdanma söz konusu: Kadın ve erkek milli takımları düzenli olarak uluslararası turnuvalara katılıyor. BBL’e yatırımcılar geliyor. Amatör veya profesyonel seviyede basketbol oynayanların sayısı 1 milyonu geçiyor. Tüm bunları geçen hafta England Basketball’un yönetim kurulu üyeliğine atanan Egemen Önen ile konuştuk. Önen hem İngiltere’deki basketbolun sorunlarını hem de yönetim mekanizmalarını anlattı.
Önce Büyük Britanya’daki basketbol ortamını biraz konuşalım. Araştırmalara göre İngiltere’de 1.3 milyon kişi basketbol oynuyor. Buna karşılık kültürel olarak Britanya Adaları’nda salon sporları hep zayıf kalmış. İngiltere’de değerlendiremeyen bir potansiyel var sanki, ne dersiniz?
– Evet, buna yüzde 100 katılıyorum. Beni heyecanlandıran bir problem bu esasında. Çünkü Avrupa’da basketbolda hâlâ atılım yapması umut edilen tek ülke herhalde burası. Hakikaten basketbol İngiltere’de en çok oynanan ikinci takım sporu. Avrupa’da, NBA League Pass üyeliği sayısında birinci ülke. Covid’den önce Londra’da, O2 Arena’daki son NBA maçı için satışa çıkan 20 bin bilet bir saatte tükenmişti. Yani rakamlar burada bir potansiyel olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda bu ülke Londra gibi çok güçlü bir başkente sahip. Öte yandan demografik açıdan da çok zengin. Şu anda Fransa’da ve Almanya’da hem Afrika hem Doğu Avrupa kökenli çok sayıda göçmen yaşıyor. İngiltere’de de aynı durumda söz konusu. Dolayısıyla çok zengin bir yetenek havuzu var. Tabii bunun için uygun sistemi kurmak ve doğru yaklaşımı ortaya koymak lazım. Yetenek taramasıyla gençleri sisteme entegre etmek lazım.
Peki İngiltere’de basketbolun profesyonel seviyede geri kalmasının sebepleri neler?
– Bence İngiltere’de basketbolun geri kalma sebeplerinin başında hem takımların hem amatör seviyede oynamak isteyenlerin salonlara erişiminin çok kısıtlı olması geliyor. Buradaki iki lig BBL’de (British Basketball League) ve NBL’de (National Basketball League) takımların yaklaşık yüzde 70’i yerel yönetimlere ait salonlarda oynuyor. Ayrıca o salonlar diğer spor branşları için de kullanılıyor, bu sebeple düzgün ve uygun antrenman saati bulabilmek de bayağı zor. İkinci sebep de futbol, ragbi ve kriketin İngiltere’de öne çıkan takım sporları. Buna bir devlet politikası olarak da bakabiliriz. Örneğin Covid döneminde Ragbi Federasyonu’na bir maddi destek sağlandı. Ama İngiltere Basketbol Federasyonu başvuru yaptığı halde böyle bir destek alamadı. Öte yandan diğer bir sıkıntıysa basketbolun yönetim biçimi de biraz geride kalmışa benziyor.
Hem liglerin yönetiminden hem de takımların yönetiminden bahsediyoruz değil mi?
– Evet, biraz da ada ülkesi olmaları sebebiyle çok izole kalmışlar, Kıta Avrupası’yla entegre olmadan bazı şeyleri çözmeye çalışmışlar. Şimdi hem kulüp yönetimlerini daha profesyonel hale getirmeye hem de altyapıları geliştirmeye yönelik hedefleri olduğunu biliyoruz. Öncelikle BBL’in yönetim yapısında gelişim var. Ligin yönetim kademesinde hakikaten işinin uzmanı, bir spor ürünü yaratmayı bilen kişilerin göreve getirilmesi planlanıyor. İkinci olarak da basketbol seviyesini arttırma konusu var. Bunun için her aşamada iyi koçlar yetiştirmek gerekiyor. Sonra da sabırlı olmak gerekiyor. Tabii yetenekli oyuncuları da sisteme çekmek lazım. Üçüncü ayakta da medyayla beraber hem lige duyulan ilgiyi arttırmak hem de ailelerin çocukları için basketbolda bir gelecek görmelerini sağlamak gerekiyor. Basketbolu sadece 6 ile 17 yaş arasında veya üniversiteye kadar oynanan bir spor dalı değil de gençlerin hayatlarını kazanabileceği bir spor dalı olarak görmeleri önemli. Bunların hepsi bir araya geldiğinde eminim önümüzdeki yıllarda basketbolda büyük ilerleme sağlanabilir.
Oyuncu yetiştirmede de sorunlar var belli ki. Bu alanda büyük bir gelişme olmadan basketbolun ilerlemesi kolay kolay mümkün olmaz herhalde?
– Kesinlikle katılıyorum, altyapılarda da aynı durum söz konusu. Çünkü müsabakaların düşük kalitesi yüzünden özellikle profesyonel basketbolcu olma potansiyeline sahip gençler belli bir noktadan sonra başka bir ülkeye gitmek zorunda kalıyor. Mesela Kareem Queeley. İspanya’da oynuyor. Çünkü İngiltere’de oynayabileceği, gelişebileceği bir lig yok. Veya düzgün antrenman verecek takım arkadaşlarına erişimi bile çok kısıtlı. Dolayısıyla bu gençlere üst seviyede maç oynatabilecek bir alternatif yaratmaları iyi olur. Şu an milli takımlardaki kıpırdanmanın sebebi de genelde ülke dışında oynayan kadın ve erkek basketbolcular. Açıkçası çok sayıda yapısal sıkıntı var ve bunların hiçbiri böyle bir yılda değişecek sorunlar değil. Ama en azından belki bir yaklaşım değişikliğiyle kısa vadede bir atılım yapılabilir. Böylece belki uzun vadede Avrupa’yla yarışabilecek bir yapıya kavuşabilirler.
Bir sorun da basketbolun yaygın medyada hiç görünürlüğü yok. Ancak bir NBA maçı söz konusuysa ulusal medyada haberini görebilirsiniz. Medya görünürlüğü olmadan sponsor çekmek için neler yapmak lazım?
– Evet, en büyük sıkıntılardan biri bu. En çok oynanan ikinci takım sporu olmasına rağmen medyada yer almamasının çok çeşitli sebepleri olabilir. Günümüzde basketbol her şeyden öte bir içerik ve gösteri işine dönüştü. Dolayısıyla öyle bir gösteri sunamıyorsanız medyada yer almanız çok mümkün değil. Bizim Basketball England’da ilk etapta bakacağımız konu da bu medyada görünürlük dışında bir hikâyenin parçası olmayı kabul edecek markaları bulmak, hatta belki bunları yaratmak. Bu markalara kendilerinin bile farkında olmadığı bir fırsatı göstereceğiz.
BBL’DE OYUNCU BÜTÇESİ 250 BİN STERLİN
Peki şimdi liglere gelelim. Ben de bazı BBL (British Basketball League) maçlarına gittim. Buradaki oyun seviyesini nasıl görüyorsunuz? Türkiye’de hangi seviyeye yakındır?
– Bir kere NBL amatör bir lig. Dolayısıyla profesyonel bir lig değil. Türkiye’den biraz uzak kaldım ama NBL’in Türkiye’deki EBBL gibi bir kalitede olduğunu tahmin ediyorum. BBL ise muhtemelen Türkiye’deki TBL seviyesinde olabilir. BBL esasında çok iyi bir başlangıç ligi. Özellikle ABD’den gelen basketbolcular için dilin aynı olması, kültürün benzer olmasıyla kıta basketboluna geçiş yapmadan önce çok iyi bir başlangıç noktası. Esasında BBL’deki atletik kapasitelerine bakınca epey yetenekli oyuncular olduğunu görüyoruz. Fakat takımların bütçeleri kısıtlı. Bu sebeple organizasyon anlamında veya koçluk anlamında Avrupalı muadillerine nazaran başarılı oldukları söylenemez.
Sanırım BBL’de bütçeleri de biraz yukarı çekmek lazım. Burada bir kıpırdanma var değil mi?
– Evet, doğru. Geçen yıl London Lions takımı, Amerikalı bir girişim sermayesi firması 777 Partners’dan yatırım almıştı. Bu sayede geçmiş yıllara göre nispeten iyi bir takım kurdular. Eminim ki uzun vadede daha farklı hedefleri de var. BBL’de halen toplam on takım var. Bu on takımın arasında bir maddi dengeyi sağlamazsanız, adil ve rekabetçi bir lig olmaz. Dolayısıyla böyle yatırım alan bir kulüp bu avantajını daha ziyade Avrupa’da kullanabilir. Çünkü ligde bir salary cap uygulaması var. Şu anda takım başına toplam oyuncu bütçesi 250 bin sterlin. Her ne kadar bunun bazı istisnaları olsa da takımlar arasında finansal denge gözetiliyor.
777 Partners son olarak BBL’e de bir yatırım yaptı değil mi?
– Doğru. Aynı yatırım grubu geçen yılın sonunda BBL’in yaklaşık yüzde 45’ini 7 milyon sterline satın aldı. Daha önce lige yapılmamış büyüklükte bir yatırım bu. Aynı grubun Avrupa futbolunda da yatırımları var. Dolayısıyla sporu iyi tanıyan bir yatırımcı olarak değerlendirebiliriz onları. Ayrıca 777’den gelen bu yatırımla beraber BBL’e dört yeni takım daha alınmasına dair bir plan var. Bence bu takımların hangi şehirlerde olacağı çok fazla önem taşıyor. Hem o şehirlerde basketbola ilgi hem de yurtdışından ve İngiltere içinden bu şehirlere ulaşım anlamında bu seçim çok önemli.
Bir konu daha var: Yıllardır Londra merkezli bir EuroLeague takımının kurulacağı konuşuluyor. Ama mevcut profesyonel seviye böyle bir hedefin çok altında. Yanılıyor muyum?
– Yüzde 100 katılıyorum ama bu, çok kısa bir sürede ulaşılacak bir hedef değil gibi görünüyor bana. Belki London Lions yatırımcılarının aklındaki hedeflerden biri de budur. Çünkü Euroleague’de takımınız olduğunda bunun bambaşka fırsatlar doğuracağı aşikâr. Bence bunu biraz zamana bırakmak lazım. Çünkü böyle iyi bir yatırım yapıp bir EuroLeague takımı kurdunuz. İki sene yatırım yaptınız ve sürdürülebilir olmadı: Bunun faydadan çok zararı dokunur. Dolayısıyla bir yatırımcı “Gelecek sezon bir EuroLeague takımı kuracağım” dese buna çekinceyle yaklaşırım. Her sezon üzerine koyarak ilerleyen bir takım çok daha farklı ve faydalı geri dönüşler alır.
1.3 MİLYON KİŞİ BASKETBOL OYNUYOR
Biraz da İngiltere’de basketbolun yönetimine bakalım. Basketball England nasıl bir kurum?
– Şöyle bir giriş yapayım. İngiltere’de ve Birleşik Krallık’ta spor örgütlenmesinin en tepesinde Dijital İşler, Kültür, Medya ve Spor Bakanlığı (DCMS: Department for Digital, Culture, Media and Sports) var. Hemen onun altında iki ayrı kurum var: Biri UK Sport, diğeri Sport England. Sport England tamamen amatör seviyedeki sporu teşvik etme, yayma, altyapı ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir kurum. Ayrıca devletin bu alanda yaptığı yatırımları fonlamayı gerekli federasyonlara yönlendiriyor. Öte tarafta da sporun profesyonel tarafına bakan UK Sport var. Mesela uluslararası seviyede başarı elde etmek için hangi sporlara yatırım yapılacağını belirliyorlar. Aynı zamanda bir uluslararası spor organizasyonuna ev sahipliği yapılıp yapılmamasına karar veren kurum da UK Sport. Bunların altında da spor federasyonları var.
Buradan Basketball England’a geçelim mi?
– Basketbolun örgütlenmesi de epey ilginç. En tepede British Basketball Federation (BBF) var. Fakat BBF’te maaşlı çalışan kimse yok. Yani gönüllülük esasıyla yürüyen bir kurum. BBF’in altında da üç ülkenin federasyonları Basketball England, Basketbol Scotland ve Basketball Wales var. Yani İngiltere Basketbol Federasyonu, İskoçya Basketbol Federasyonu ve Galler Basketbol Federasyonu. Tabii bu üçü arasında basketbola katılımın en yüksek olduğu ülke İngiltere. Dolayısıyla karar alma süreçlerinde ve etki anlamında Basketball England’ın bir ağırlığı söz konusu.
Peki Basketball England nelerden sorumlu?
– Sorumluluk alanı da milli takımları seçme, hazırlama, yönetme kısmı. Ama hepsinin ötesinde Basketbol England’ın vizyonu basketbolu toplumdaki tüm kesimlere erişilebilir bir spor haline getirmek. Misyonu da basketbolla teması olan herkesin çok iyi bir deneyim yaşamasını sağlamak. Sorumluluklara bakınca sporun yönetimi ve gerekli prosedürlerin, politikaların belirlenmesi, öte yandan liglerin düzenlenmesi, ayrıca kapsayıcılık, çeşitlilik ve eşitlik ilkelerinin basketbolun yönetim biçiminin bir parçası olması. Bu çok önemli bir konu çünkü Sport England’ın araştırmasına göre İngiltere’de 1.3 milyon kişi basketbol oynuyor. Bunun da yüzde 52’si etnik azınlık gruplarından oluşuyor. Bu diğer spor dallarına oranla epey yüksek bir oran. Dolayısıyla yönetim kadrolarının bu basketbol oynayan demografiyi temsil etmesini istiyorlar.
MAÇLARIN VE KOÇLARIN KALİTESİ ARTACAK
Şimdi Basketball England’daki görevinize gelelim. Geçen hafta yönetim kurulu üyeliğine atandınız. Nasıl işledi bu süreç?
– Basketball England’ın en az altı, en çok 10 yönetim kurulu üyesi olabiliyor. Burada iki kategori var: Seçilmiş üye ve bağımsız üye. Birinci kategoridekiler basketbol federasyonuna üye kulüplerin veya organizasyonların temsilcileri arasından seçiliyor. Bağımsız üyeliğe ise tıpkı işe alım sürecindeki gibi başvuru yapılıyor. Ayrıca UK Sport ve Sport England’ın ‘Sports Governance Framework’ belgesine göre devletten fon alabilmek için her federasyonun yönetim kurulunun minimum yüzde 25’i bağımsız üyelerden oluşmalı. Çünkü bağımsız üyeler işinin uzmanı olarak değerlendiriliyor. Basketbol England’ın 2018-2024 dönemini kapsayan bir stratejik planı var. Orada sporu daha çok geliştirmeye ve kaynak yaratmaya yönelik hedefleri var. Bu hedeflere uygun bir yeni yönetim kurulu üyesi atamaya karar verdiler. Ben de bunun üzerine başvurdum.
Başvurudan sonra nasıl bir süreç işledi?
– Ben esasında Basketball England için 2019-2020 yıllarında bir proje yürütmüştüm. Ülkenin 3×3 basketbol stratejisini yazmıştım. 3×3 basketbolda bazı başarıları elde etmenin daha kolay olduğunu anlatmıştım. Hedef olarak da Paris 2024 Olimpiyatları’na katılabilmelerini sağlayacak bir stratejik plan hazırlamıştım. Ben de herkes gibi başvurdum. 100 adaydan son on kişi arasına kaldım. İlk mülakattan sonra bu sayı dörde indi. En son mülakatı da yönetim kurulu başkanı, başkan yardımcısı ve CEO ile yüz yüze yaptık. Ben de yapmaları gerekenleri izah eden çok nokta atışı bir sunum yaptım. Tamamen kafalarındaki planla örtüştüğünü ifade ettiler ve bağımsız yönetim kurulu üyeliği teklifi yaptılar. Ben de kabul ettim.
Ticari işlerden sorumlu üye olacaksınız. Planlarınız neler?
– Benim uzman olduğum alan gelir üretimi kısmı, yani ticari taraf. Basketball England’ın aldığı fonlar yeterli değil. Öte yandan sponsorluk veya yayın gelirleri de çok kısıtlı. Bunu arttırmak istiyorlar. Ben önce bir ticari işler komitesi kuracağım. Bir gelir yaratmak istiyorsanız önce kaliteli bir ürün ortaya koymanız lazım. Müsabakaların da koçların da hakemlerin de kalitesini yukarı çekmemiz lazım. Bir de onları geleneksel sponsorluk anlayışının dışında güçlü oldukları yerlere yönlendireceğim. Yani buradaki hikâyenin bir parçası olmak isteyen markalara gitmemiz gerektiğini düşündüm. Çünkü burada çok güzel bir hikâye var.
ALMANYA’DA BÜYÜK BİR POTANSİYELVAR
Basketbolla ilgili yaptığınız diğer işleri de biraz konuşalım. Aslında hep basketbolun içinde oldunuz değil mi son 20 yılda?
– Benim basketbolla tanışıklığım esasında 11-12 yaşlarına kadar gidiyor. Hayatımın her aşamasında çok önemli bir rol oynadığını söyleyebilirim: 13 yaşında Efes Pilsen altyapısında oynamak üzere Çanakkale’den ailemi bırakarak İstanbul’a taşındım. Tüm alt yaş kategorilerinde mücadele ettim. Benim dönemimden Engin Atsür, Ender Arslan, Barış Ermiş gibi oyuncular çıktı. Her ne kadar sonra 2. ligde oynasam da bazı arkadaşlarım kadar çok iyi basketbolcu olmadığımı anladım. Eğitimime yöneldim.
Türkiye Basketbol Federasyonu’nda da çalıştınız değil mi?
– Siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler okumuş olsam da hep sporun içinde kalmak istedim. Türkiye Basketbol Federasyonu’nda görev yaptım. Daha sonra yine spor alanında çalışan Londra merkezli bir yönetim danışmanlığı firmasında uzun yıllar çalıştım. Ardından KIN Partners’dan basketbol departmanını kurmak üzere bir teklif geldi. Bu beni çok heyecanlandırdı. Çünkü kariyer yönetimi ve oyuncu temsilciliği anlamında hem Türkiye’deki hem de Avrupa’daki eksiklikleri çok iyi biliyordum. Bu rolün kafamdakileri hayata geçirebilmem için iyi bir ortam sağladığını görünce KIN Partners’a katıldım. Burada oyuncu gelişim ekibimizin başında Avrupa basketbolunda çok önemli bir yere sahip Marin Sedlacek var. Kendisi 76ers scout’uydu, bize katıldı. Öte yandan Türkiye’de basketbol oynamış David Rivers ekibimizin bir parçası. Ekibimizin bir diğer parçasıysa Jan Jagla. O da yine Türkiye’de uzun yıllar oynadı.
Siz basketbol departmanını kuralı yaklaşık bir buçuk yıl oldu. Oyuncu potansiyeline bakarsak hangi ülkedeki yetenekler dikkatinizi çekti şu ana kadar?
– Elbette Balkanlar her zaman başta gelecek. Ama beni en çok heyecanlandıran ülkelerden biri Almanya. Birincisi hem Afrikalı hem Doğu Avrupalı birçok kimliği bir arada bulundurması itibariyle basketbola yatkın, çok değişik fiziksel özelliklere sahip genç yetenekler çıkıyor oradan. İkinci sebepse antrenörlük anlamında epey yol katettiklerini görüyorum. Üçüncü faktörse tesisleşme. Beraber çalıştığımız kulüpler hem antrenman hem de konaklama tesisleri açısından Avrupa’da çok iyi yerde. Dördüncü kısım ise iş yapma biçimleri. Almanya’da iş yaparken kendimi çok rahat hissediyorum. Mesela burada bir Sırp koç arkadaşım “Bunları görmen lazım” dedi. 2006 doğumlu iki genç: Biri Jamaikalı, 2.04, solak, acayip atletik. Diğeri Suriyeli, çok benzer özellikli, biraz daha yavaş, mülteci olarak gelmiş. Ama İngiltere’de o çocuğu göndereceğin bir sistem yok. Çocukları Almanya’ya götüreceğim muhtemelen.