Kiev Notları #2

İlk yazıyı yayınladıktan hemen sonra 2. Bölümü de yayınlamayı planlıyorduk ama düğündü, A Milli Takım medya günü derken anca yazabildim.

İlk yazıda tamamiyle Türkiye’den bahsetmiştik, şimdi turnuvanın sürpriz şampiyonu olan İspanya’yı yazalım…

Dipnot: Turnuvada dikkatimi çeken oyuncularla ilgili değerlendirmelerimi de 3. Bölüme bıraktım. 

Şampiyon: İspanya

Takımın başında kadın basketbolunu yakından takip edenlerin tanıyacağı Jose Ignacio Hernandez vardı. Erkek basketbolundaki ilk deneyimini bu takımla yaşayan Hernandez için de çok iyi bir başlangıç oldu denilebilir herhalde. İspanya’nın kadrosunda kuşkusuz ki bireysel yetenek açısından Mykhailiuk, Mazalin, Furkan kalibresinde bir oyuncu yok. Fakat takım olmayı başarmışlar ve zaten turnuva kazanmak istiyorsanız, en önemli şey bu.

Kiev’de çoğu kişiyle “Hırvatistan nasıl yenilir?” diye konuşuyorduk. Açıkçası oradaki kimse içeride Bender-Zizic‘e, dışarıda da Mazalin‘e sahip olan Hırvatistan‘ın çeyrek finalde İspanya’ya yenileceğini tahmin etmemişti. Hırvatistan’a karşı alan savunması yapsan, Bender‘i high-post‘a koyuyorlar ve high-post üzerinden pivotu veya şutörleri Bender çok iyi besleyebiliyor o inanılmaz saha görüşüyle. Adam adama savunma ile durdurmak için ise 5 tane birbirini çok iyi tamamlayan, tanıyan ve 1’e 1 savunması iyi olan oyunculara ihtiyacınız var.

(Türkiye’de neredeyse küçük takımlardan öğretilmeye başlatılan kombine savunmalardan dolayı belkide şu milli takımda hiç 1’e 1 savunması iyi olan oyuncu beşi bulamadık. Çünkü kulüplerimizde başarı daha önemli olduğu için, 1’e 1 savunma öğretilmeden, kombine savunmalarına geçiliyor. Bu da oyuncuların savunmadaki halini bir hayli etkiliyor. 1’e 1 savunma yapmayı öğretmeden, kombine savunma öğretmek tam anlamıyla facia. Her yerde zararını görüyoruz…)

İspanya’da Hırvatistan maçı için yapılan plan aşağı-yukarı herhalde şuydu: Kalıplı iki uzunumuzla Bender-Zizic‘in skora katkısını minimuma çekelim, bırakın Slavica hücumda istediği kadar atsın, istikrarsız bir oyuncu; yani onu risk edelim. Zaten bunlar tutarsa Mazalin istediği kadar iyi oynasın maçı kazanma noktasına geliriz.

Hücumda ise İspanya’nın güvenebileceği oyuncular elbette Lopez-Arosteguj ve Santiago Yusta. Lopez-Arosteguj özellikle 6/11 gibi çok iyi üçlük isabetiyle oynadı ve galibiyeti getiren oyuncuların başında geldi desek, yanlış olmaz.

Türkiye‘yi çeyrek finalde geçen İtalya‘yla yarı finalde karşılaşan İspanya, bizim yaptığımız yanlışı yapmadı. Maçı İspanya staffı çok iyi yönetti ve özellikle de yine savunmada yaptıkları hamleler takdire şayandı. Çok doğru zamanda savunmada adam adamadan, alan savunmasına geçtiler. Bize karşı inanılmaz şut sokan Moretti-La Torre’nin şutları İspanya’nın her iki savunmasına karşı da çok isabetli olmadı: toplam bu ikili İspanya maçında 4/18 üç sayı isabetiyle oynadı.

Finalde ise yine favori değillerdi. Sırbistan karşısında artık ‘altın’ için savaşan İspanyollarda Rodriguez 4. Periyodun sonunda maçı bitirme noktasına gelse de, 0/2 serbest atış atarak maçın uzatmaya gitmesine sebep oldu. Yine aynı isim, son pozisyonda takımını 65-63 öne geçirdi ve İspanya’yı 2013 U16 Avrupa Şampiyonu yaptı.

Gelelim oyunculara…

İki kalıplı uzunları Samuel Rodriguez ve Ramon Vila içeride iyi yer kaplayarak hem savunmada, hem de hücumda önemli iş yaptılar. Pick&roll oyunlarında Pablo Perez’den az ekmek yemediler, orası tabii ayrı. Kısalardan bahsedecek olursak elbette Pablo Perez ile Sergi Garcia şampiyonlukta önemli pay sahiplerinden. Özellikle de Garcia önemli yerlerde, önemli isabetler bularak takıma önemli skor katkısı yaptı.

Forvetler ise Xabier Lopez-Arosteguj, evet ismi biraz değişik, ve Santiago Yusta idi. Takımda ilerisi için ‘öne çıkan’ 2 oyuncu diyebiliriz herhalde. Lopez-Arosteguj’un en büyük artısı, yaratıcılığı; en büyük problemi ise top kayıpları. Yusta’nın da keza yine en büyük problemi top kayıpları ve şut istikrarı, mesela final maçında 7 top kaybı vardı.

Bir iki lafta MVP seçimine…

Ben açıkçası yenilen takımın oyuncusu Stefan Peno‘ya MVP ödülünün verilmesine şaşırdım. Evet, İspanya’da hiçbir oyuncu Peno’ya yetenek-potansiyel kalibresinde yaklaşamaz ancak kaybeden takımın oyuncusuna bu ödülü vermek için bence baya bir turnuvayı veya final maçını domine etmesi lazım. Açıkçası Peno hakkındaki görüşlerimi bir sonraki bütün oyuncuları daha detaylı yazacağım yazıya bıraktım ama Peno sıkı savunma yapılan Karadağ, Hırvatistan ve Yunanistan maçlarında bir hayli döküldü. Benim için bu jenerasyonda ilk 5 oyuncudan birisi kesinlikle şu anda değil. İnanılmaz saha görüşü var, ’97 jenerasyonun Avrupa’da en iyi oyun kurucusu olabilir ama MVP ödülünün verilmesi biraz saçma bir tercihti.

 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler