İlk haftanın ardından, ısınmaya başlarken…
EuroLeague sezonu sonunda başladı. Hem takım sayısı hem de sponsorluk anlaşmalarından dolayı Türk takımlarının dominasyonunda bir sezon yaşayacağız. Üstüne üstlük sponsor etkisiyle Final Four’un İstanbul’a verilmesi, bizlere “o sene bu sene” dedirtiyor.
O sene bu sene sloganıyla yola çıkan ve buna en fazla hakkı olan takım Fenerbahçe. Avrupa’nın en iyi koçunun ezici üstünlüğüyle bu sene CSKA dışında tüm takımlara karşı favoriler. İlk hafta maçında da Fenerbahçe’nin sadece “iyi bir takım” olmadığını artık “büyük takım” olduğunu gördük. Geçen sezonun en sempatik takımı Brose’yi evlerinde geçmeleri sürpriz değildi. Sürpriz olan, Brose’nin son dakikalara kadar maça ortak olabilmesiydi. Bundaki en önemli etmen, Brose’nin muhafazakar savunma taktiğinin işe yaraması oldu. Atletik yetenekleri çok üst düzeyde olmayan Brose, hemen hemen her savunma pozisyonunda doğru yerde durarak, Fenerbahçe’nin yağ gibi akan hücumlarını kesmeyi başardı. Savunmanın başarısına, sarı lacivertlilerin lider üçlüsünün formsuz günü de eklenince kazanan takımın sadece 67 sayı attığı bir maçı geride bıraktık. Datome, Vesely, Udoh’un (7/26) saha içi isabetiyle oynadığı ve Dixon’ın 8 sayıda kaldığı bir akşam, Fenerbahçe galibiyet çıkarabiliyor. Bu onların zaman içinde ne kadar büyüdüklerini de gösteriyor. Bu maçta gösterişli veriler elde edemese de yeni transfer James Nunnally hedefler için çok kritik parça. Nunnally dikkatle izlenmeli.
Fenerbahçe, ikinci haftada Barcelona’ya konuk olacak. İlk maçlarda onlar da 70 barajının altında kalarak kazanmayı bildi. Zorlanarak kazanan iki takımın maçında karar verici Tyrese Rice’ın performansı olacak. İlk hafta (1/10) saha içi isabetiyle oynamasına karşın Bartzokas’ın 34 dakika sahada tuttuğu Rice, koçunun verdiği mesajı doğru anladıysa bu hafta ondan bir çıkış bekleyebiliriz. Fenerbahçe’de ise kritik isimler Justin Doellman’ın savunmasını üstlenecek Kalinic ve Datome olacaktır. Doellman, ilk maçta 23 sayı ve 25 PIR ile oynamıştı. Daha da önemlisi, 33 dakika sahada kalarak bu takımın temel dişlilerinden biri olduğunu gösterdi.
Türk takımlarını incelemeye devam ederken bence en güçlü ikinci Türk takımı olan Daçka ile devam edelim. Kötü oynanan bir maçta daha bir Türk takımı galibiyet çıkarmayı başardı. Blatt’in gelişiyle ortaya bir vizyon koyan ve hazırlık maçlarıyla beraber 13 maç üst üste kazanan Daçka, EuroLeague’e de kazanarak başladı. Bu galibiyette en büyük pay sahibi hiç kuşkusuz ki, oyun içinde mikro değişimleri kusursuz yapan Koç Blatt oldu. Blatt’in saha içindeki eli kolu olan Wannamaker, 31 dakika sahada kaldı. Oynadığı süre, kullandığı top sayısını düşününce, Wannamaker aslında vasat bir günündeydi. Yine ilk maçtan gördük ki Blatt, ona yüksek bir kredi açmış. Her geçen gün daha iyiye gidecektir. Bu maç özelinde bahsedilmesi gereken bir diğer isim de Will Clyburn. Street Fighter ile büyüyen nesillere, Dhalsim’i hatırlatan fiziksel özelliklerine sahip Clyburn, çok iyi bir akşam geçirdi. İnanılmaz mesafeleri birkaç adımda geçen Clyburn, hücumda fark yaratırken pozisyon içinde adeta uzayan kolları ve bacaklarıyla rakip kısaların kabusu oldu. Blatt’in çok değişkenli savunma prensibi için biçilmiş kaftan olduğunu kanıtladı. Maç boyunca kullandığı 15 şut ise, sayı kralı olarak tamamladığı geçen sezonun alışkanlıklarını da sürdürdüğünü gösterdi. Blatt, zaman içinde Clyburn’ün kullandığı şut sayısını azaltırken ona faydalı olacak başka görevler verecektir.
Daçka ikinci haftada, Armani Milano’yu konuk edecek. İlk maçta Maccabi’ye 99 atan Milano ekibi, rakibinden 97 sayı yedi. Armani karşısında Daçka’nın ilk dikkat etmesi gereken konu Milan Macvan’ı nasıl savunacakları olacak. Hiçbir kavgadan çekinmeyen Harangody’nin Macvan’ı göğüslemesi zor. EuroLeague çaylağı Moerman’ın katkıları çok değerli olsa da Macvan için ideal savunmacı değil. İlk maç idare eden Marcus Slaughter’in iyi bir akşam geçirmesi, Daçka için kritik olacak. Macvan için en ideal savunmacı Marcus gibi görünüyor. Ayrıca Gentile-Clyburn eşleşmesi de izleyenlere çarpıcı sekanslar verecektir. İlk maçta 22 sayı 32 PIR yapan Ricky Hickman’ın bireysel performansı da galibi belirleyecek etmenlerden biri olacak.
Anadolu Efes’e gelince… Efes hem bildiğimiz gibi hem de yepyeni. Kazanabileceği bir maçı elleriyle vermeyi başardı. Son topu savunmadı. Kendisine gelen kazanma şansını kibarca reddetti. Perasovic’in inandığı basketbol felsefesi belli. Topu domine etmeyen kısalar, birden çok saldırı noktası, çabuk pas ve tempo. Bu felsefeyle oynayınca ilk beşte otomatik olarak Granger’ı görüyorsunuz. Bu maçta da böyle oldu. Granger 31 dakika oyunda kalırken geçen sene toplam süreyi onunla eşit paylaşan Thomas Heurtel 19 dakika oyunda kaldı. İki oyun kurucusundan toplam 15 sayı 9 asist bulabilen Perasovic, aslında çok çaresiz kalmasına rağmen maçı son topa kadar getirdi. Ancak mola dönüşünde bahse girerim ki “Dört saniye kala Dunston ile topu buluşturmak” istediği bir şey değildi. Son hücumda, Anadolu Efes’in geçen sene bol bol izlediğimiz son top zafiyetinin bu seneye de sıçradığını gördük. Perasovic bunlara dikkat edecektir. Ama önce şu savunma ribaundları konusunda bir önlem almalı. Baskonia’nın 40 ribaunduna karşı 27 ribaund alabilen Efes, rakibini 20 top kaybına zorlayarak oyunda kaldı. Avrupa’nın en elit uzunlarına sahip olmayan Baskonia’ya pota altında bu kadar eziliyorken daha iyi takımlar Efes’i çok daha fazla üzecektir. Perasovic, oyun içinde birçok formasyon denedi ama en ilginci sanırım Brown’un beş numara oynadığı, Honeycutt ve Thompson’un üç ve dördü paylaştıkları dakikalardı. İşin ilginci bu dakikalarda Honeycutt’ın psikopatlığı sayesinde pota altında ezilmediler. Honeycutt demişken takımın en yetenekli ya da en iyi oyuncusu değil ama Honeycutt bu sene Efes’in en kritik oyuncusu olabilir. Uzun zamandır savunma zaafı yaşayan, savunarak değil atarak kazanmayı hedefleyen Efes’te her deliği kapatabilecek bir enerjiye sahip. En önemlisi de tüm pis işleri yaparken hücumda da topun kendisine gelmesini sabırla bekliyor. Perasovic’in planlarına yönelik son not Brown. Koç, Brown’a yüksek kredi vermiş gibi görünüyor. Hücumdaki becerisi belli. Ama o krediyi iyi kullanmak istiyorsa savunmada da doğru işleri yapmalı.
İkinci hafta maçına gelince, burası biraz kritik. İlk maçı kaybeden Olympiacos ile Pire’de oynayacaklar. Olympiacos bu maçı kesinlikle kazanmak isteyecektir. Efes Pire’de de kaybederse, üçüncü hafta oynayacakları CSKA maçına moralsiz çıkarlar. 0-3 olması Efes’in düşünmek bile istemeyeceği bir senaryo. Ve bu Efes’in Pire’de Olympiakos’u yenme ihtimali, İstanbul’da CSKA’yı yenme ihtimalinden çok daha yüksek.
Galatasaray ile bitiriyoruz. Yeniden EuroLeague’ dönen Galatasaray’ın, CSKA’ya yenilmesi acayip bir sonuç değil. Maç içinde acayip olan tek şey hakemlerin aşırı anlamsız kararları oldu. Hakemler ne kadar saçmalamış olsalar da sarı kırmızı taraftarların, futbol alışkanlıklarını parkeye taşımamaları takımları için önemli. Verilecek bir saha kapatma cezası çok büyük kayıp olur. En başta da basketbol için. Parkede olanlara dönersek CSKA sanki 2015-2016 sezonu hiç bitmemiş, araya zaman girmemiş gibi oynuyor. Geçen seneki tek eksikleri olan uzun rotasyonu bu sene oldukça güçlenmiş durumda. CSKA ve Galatasaray sadece isim olarak aynı ligde oynuyor gibiler ancak oynanan basketbol kesinlikle farklı seviyelere ait. Türkiye’nin en örnek sporcularından Sinan’ın açıklaması aslında, Galatasaray ile ilgili en sağlam analizden bile daha açıklayıcı. “Bu maçla beraber, EuroLeague ile tanışmış olduk.” Galatasaray dev EuroLeague takımlarına oranla bütçe olarak düşük kalmakla beraber aslında iyi sayılacak bir takım kurdu. Takımın birbirine uyum sağlaması ve itici taraftar gücüyle 8-12 arasında bir yerde olabilir sarı kırmızılılar, yani F8’i zorlayabilir. Ancak iki oyuncunun çok büyümesi gerekiyor. Austin Daye ve Russ Smith, Galatasaray’ın gidebileceği yolun uzunluğunda kritik olacak. Popovic tedrisatından geçmiş Daye’in sahada yapamayacağı şey yok gibi. Russ Smitt ise oldukça yüksek bir tavana sahip. Biraz sabır… İyi şeyler olacak…
CSKA maçı içinse tek bir analiz yapmak birçok şeyi açıklayacaktır. Geçen sezonu Anadolu Efes’te geçiren ve yılı %46,1 üçlük isabetiyle tamamlayan Jon Diebler bu maçta 13 dakika sahada kalmasına rağmen, hiç şut kullanmadı. Bu da bize Galatasaray’ın hücumda hiç organize olamadığını gösterir. Kendi şutunu yaratamayan, sadece hücumun çalışmasıyla skor üretebilen Diebler’ın sıfır şut kullanması Ataman’ın acilen ilgilenmesi gereken konu. Galatasaray, net şutörüne pozisyon yaratamadan maçları tamamlarsa, en kötü dört takım arasında ligi tamamlama riskiyle karşı karşıya kalır. Ama biz biliyoruz ki Sinan’ın liderliği ve Ataman’ın öğretileriyle Galatasaray bundan çok daha iyisini yapabilecek güçte.
Galatasaray’ın ikinci hafta maçı tam dişine göre. Kızılyıldız deplasmanı ismen korkutucu olsa da, oradan galibiyetle dönme olasılıkları yüksek. Henüz bir takım olamayan Galatasaray, yetenek toplamında Kızılyıldız’ın üzerinde. Doğru oyunla galibiyet mağlubiyet sayılarını eşitlemeleri işten bile değil.
Tüm takımlara başarılar dileriz. İyi basketbol ile kazanın!
Yazar | Çağlar Uzunca (@caglaruzunca)
kazananların sadece iyi yönlerinden bahsetmek biraz saçma olmuş çünkü her ikisininde özellikle daçkanın eksileride fazla.