1- EuroLeague-FIBA kavgası
Anlaşmaya yanaşmayan iki inatçı keçi Avrupa basketboluna zarar vermeye devam ediyor. Dünya Kupası elemeleri için milli takımlarına çağrılan, seçim yapmak zorunda bırakılan oyuncular bir yanda, Final Four için varını yoğunu ortaya koyan kulüpler diğer yanda… Bir de üzerine milli takımdan beklentiler, federasyonlardan yükselen sesler derken iş iyice Arap saçına döndü. Milli takımları için NBA’den oyuncu çağırmaya cesaret edemeyenler EuroLeague’den oyuncuları toplamak istedi. Bu da başarılı olamadı. Hem Dünya Kupası için yapılacak mücadeleler sekteye uğradı hem de EuroLeague maçlarını kalitesi ve seyir zevki düştü. Kimsenin kazanmadığı, herkesin kaybettiği bir kör dövüşü gibi. İki taraf için de süreç bundan daha kötü nasıl yönetilirdi bilemiyorum.
2- Anadolu Efes’in tarihi başarısızlığı
Geçen sezon Final Four şansını iki kez yakalayıp, iki kez direkten dönmüş bir takımın sezona on yeni oyuncuyla başlaması nereden baksanız hata. Altısı daha önce EuroLeague’de kendini kanıtlamamış oyuncular olmak üzere on yeni yabancı transferi sadece Efes’in değil ligin de seviyesini aşağı düşürdü. Anadolu Efes neredeyse hiçbir maçı rekabetçi olmadı. Rakipler “Yaz tahtaya bir galibiyet daha” havasındaydı. Öyle ki Anadolu Efes hücum ve savunma verimliliğinde sonuncu olarak sezonu bitirdi. Bu da takımın her departmanında sorunlar yükseldiğinin kanıtı. Perasovic de Ataman da başarısızsa (ki öyleler) burada başarısızlık sadece koçlara yazılamayacağı çok belli. Peras 3-9 iken kovuldu sezonu tamamlayan Ataman ise 4-14 yaptı. Yüzdesel olarak baktığınız zaman Peras, Ataman’dan daha başarılı aslında. Neyse işin en acı tarafına gelelim. Anadolu Efes, ligin en dibinde öylesine yalnız kaldı ki en yakın rakibinden 3 mağlubiyet fazla aldı. Geçen sene Final Four’a çok çok yaklaşan Efes, bu lige ait değilmiş gibi göründü. Barcelona ile sezonun en büyük hayal kırıklığı oldu. Barcelona demişken…
3- Barcelona ne yapıyor?
EuroLeague’i sadece son iki sezondur izleyen bir genci, Barcelona’nın Final Four’lar tarihinin en büyük aktörlerinden biri olduğunu nasıl ikna edebiliriz?
Sanırım cevabı çok basit, edemeyiz. Oysa aynı Barcelona, 2006, 2009, 2012, 2013 ve 2014 yıllarında Final Four oynadı ve 2010 yılında da ligin en büyüğü olmayı başardı. Ancak son iki yıldır serbest düşüşteler. Üstelik güçlü bütçeleri, iyi oyuncuları olmasına rağmen. Ancak yetenekli olmanın getirdiği avantajlar, çağdışı olmanın yaratacağı sorunları kapatamıyor. Sadece birkaç sene önce Avrupa’nın en değerli uzunlarından biri olarak kabul edilen Ante Tomic’in, 90’larda oynasa kıtanın en büyük oyun kurucusu olabilecek Heurtel’in, pick&roll sonrası kısanın karşısında kalamayan Seraphin’in ana parça olduğu Barcelona’yı ne geleceğin yıldız koçlarından Sito Alonso ne de yılların Pesic’i kurtarabilirdi. Öyle de oldu. Barcelona’nın yeniden eski günlerine dönmesi için yeni nesil oyunu bilen bir koça ve bu oyuna uyum sağlayabilecek oyunculara ihtiyacı var.