Nenad Marković: Beraber kazanmayı öğrenmeliyiz (TB ÖZEL)

Ülkemizde üçüncü sezonunu geçiren koç Markovic, yaz döneminde Pınar Karşıyaka’nın teklifine evet diyerek Türkiye macerasına İzmir’de devam etme kararı aldı. Trabzonspor Medical Park maçı öncesi bizleri kırmayarak vaktini ayıran koç Markovic ile yazın en başından bu zamana kadar geçen periyodu ve sezondan beklentileri konuştuk.

img_5957

Sohbetimiz yaz döneminin en başından başladı. Karşıyaka’dan gelen teklif sonrası ilk tepkisi nasıl olmuştu ? Başka teklifler var mıydı ? Karşıyaka’yı seçmesinin ardında yatan ana unsurlar nelerdi ?

Genel olarak benim ilk isteğim Türkiye’de kalmaktı. Türkiye Basketbol Ligi bana göre Avrupa’nın en iyi ligi, kariyerim açısından burada devam etmeyi bizzat istedim. Bir diğer önemli unsur ise, ailem Türkiye’de oldukça mutlu. Çocuklarım Türk okullarına gidiyor, Türkçe’yi öğrendiler ve eğitimlerine burada devam etmelerini istiyordum. Karşıyaka’nın teklifi geldiğinde evet demek benim için çok kolay oldu açıkçası. Önemli bir tarihi olan, mükemmel bir taraftar grubuna sahip, harika bir şehrin takımından bahsediyoruz. Başka bir seçeneği değerlendirmeden, gelen teklifi anında kabul ettim.

Pınar Karşıyaka son dört sezonu Ufuk Sarıca yönetiminde kulüp tarihinin en önemli sezonlarına imza atarak geçirmişti. Eurochallenge’da oynanan final, Türkiye Kupası, Cumhurbaşkanlığı Kupası, Lig Şampiyonluğu ve son olarak Euroleague macerası. Tüm bu başarılı sezonların üstüne takımın bütçesindeki azalma, koç Markovic üzerinde herhangi bir baskı yaratmış durumda mı ?

Her seçim belli bir baskıyı beraberinde getirir. Her basketbol kulubünde; koçun üzerinde, oyuncuların üzerinde, yönetimin üzerinde bir baskı mevcuttur. Bu bizim işimiz, işimizin olağan bir getirisi ve biz bununla baş etmeyi bilmeliyiz. Karşıyaka elbette Ufuk Sarıca yönetiminde harika dört sezon geçirdi, Avrupa’da final, yerel kupalar, lig şampiyonluğu ve son olarak Euroleague. Karşıyaka gibi takımlar için bu seviyelere bir anda çıkmak ve oralarda kalıcı olmak, diğer takımlar kadar kolay olmuyor. Takip eden sezonlarda yeniden yapılanmaya gidilmesi, azalan bütçeler her zaman karşılaştığımız durumlar. Teklifi kabul ederken tüm bunların farkındaydım, ancak dediğim gibi bu durum işimizin bir parçası. Yeni duruma takımı adapte etmeli ve elimizdeki olanakları en iyi şekilde değerlendirmeliyiz. Türkiye Ligi her geçen yıl büyüyor, bütçeler ve yatırımlar artıyor. Karşıyaka’da bu sezon bütçe düştü ancak biz elimizden gelen en iyi kadroyu oluşturduk, genç oyuncularımız da kadronun bir parçası. Bizim için kolay bir sezon olmayacak, iki ligde oynayacağız ancak her iki kulvarda da mücadelemizi sürdüreceğiz.

Yaz hamlelerinin neredeyse tümü Koç Markovic’in istekleri doğrultusunda gerçekleşmişti. Koç yaz sezonunda istediği hamleleri gerçekleştirebilmiş miydi ? Kafasında kurduğu planları uygulamaya koyabileceği bir kadro oluşturabilmiş miydi ?

Baktığın zaman %90 ihtimal, oyuncuları koçlar seçer. Avrupa’da başka birisinin, yönetimin oyuncuları seçip koça “Bunlar senin oyuncuların” dediği durumlar %10’u geçmez. Oyuncularımızın hepsini ekip olarak biz seçtik. Belirli bir bütçemiz vardı, bunu en iyi şekilde değerlendirmeliydik ve ben inanıyorum ki elimizdeki imkanlar doğrultusunda en iyi kadroyu oluşturduk. Ancak şunu da belirtmeliyim, yaz döneminde Türkiye’de yaşananlar transfer piyasasını da ciddi anlamda etkiledi. Örneğin 2 oyuncu, sırf yaşananlardan dolayı gelmek istemedi. Koçlar hiçbir zaman %100 tatmin olmaz, elimizdeki kadrodan en yüksek verimi alabilmek için çalışıyoruz. Bu doğrultuda kadroda erken bir değişiklik de yaptık. Ben şahsen oyuncularımı değiştirmeyi sevmem, çünkü her değişiklikte takım bir adım geriye gidiyor, var olan önceki seviyenin üstüne çıkmak için aynı şeylerin üstünde tekrar duruluyor. Ancak bu hamle gerekliydi ve gerçekleştirdik. Şu anki kadromdan memnunum, zamana ihtiyacımız var. Tüm yaz, tam takım olarak idman yapma şansı bulamadık; ilk tam takım idmanımızı Banvit maçından iki gün önce gerçekleştirebildik. Beraber çalıştıkça daha iyi olacağız.

Koçun bahsettiği değişiklik, benim bir sonraki sorumdu. Pınar Karşıyaka’nın önemli yaz hamlelerinden biri Josh Boone’du. Taraftarı da heyecanlandıran bu hamle hazırlık maçlarında hayal kırıklığına dönüşmeye başlamış, Banvit maçıyla beraber dönüşüm süreci tamamlamıştı. Ancak Pınar Karşıyaka yönetimi erken bir karar alarak sezonun ilk resmi maçı sonrası Josh Boone ile yolları ayırma kararı aldı. Bu sürecin arkasında yatan temel nedenler nelerdi ?

Biz daha sert bir oyuncu istiyorduk, daha atlet, oyunun iki yönünde de bize yardımcı olabilecek bir isim. Josh Owens fırsatı 24-48 saat içinde oluştu. Josh bize aradığımız sertliği, Josh Boone’dan beklediğimiz sertliği sağlamış durumda.

Josh Owens transferi oldukça kısa bir sürede gerçekleşti. Tüm bu süreç nasıl gelişti, koç oyuncuyu önceden takip ediyor muydu, gelin kendisinden dinleyelim.

Oyuncuyu elbette takip ediyorduk, hatta ben geçen seneden beri oldukça yakından takip ediyordum. Josh Boone hazırlık döneminde bize istediğimizi veremiyordu, bu sebepten dolayı bir arayış içerisine girmiştik ancak piyasada uygun bir oyuncu yoktu. Kendi arkadaşlarımla bu durum hakkında konuşuyordum ve İtalya’daki bir arkadaşım Josh Owens ihtimalinden bahsetti. Dediğim gibi süreç çok çabuk gelişti ve 1-2 gün içinde herşeyi halledebildik.

Gelelim bu sezonki hedeflere. Sezona başlarken hem Türkiye Basketbol Ligi, hem Şampiyonlar Ligi için herhangi bir hedef belirlenmiş miydi ?

Bizim için sezonun en başında bir hedef belirlemek oldukça zor. Elbette Karşıyaka için, Türkiye Basketbol Ligi’nde playofflarda olmak olağan hedeflerden biridir her zaman. Kolay olmayacak ancak biz sonuna kadar savaşacağız. Ama bizim için bu sezonun mottosu diyelim şu şekilde olmalı; önümüzdeki maç sezonun en önemli maçı. Ben oyuncularıma da her zaman bunu söylüyorum, o gün ne olduysa analizimizi yapacağız ancak her zaman bir sonraki maça odaklanacağız. Çünkü yoğun bir tempomuz olacak, sık sık maç yapıyor olacağız, uzun yolculuklarımız olacak. Tüm bu sebeplerden dolayı uzun vadeli hedefler koyamıyoruz, hedefimiz adım adım ilerlemek.

Peki bizleri bu sezon nasıl bir Pınar Karşıyaka bekliyor ? Geçiş hücumları ve bire bir oyunları daha fazla göreceğimiz bir Pınar Karşıyaka mı yoksa tempoyu yavaşlatan daha sistematik bir Pınar Karşıyaka mı ?

Biz elbette hızlı oynamak istiyoruz, ancak şunu anlamalıyız; hızlı oynamak ne demek ? Hızlı oynamak ve topu 5 saniyede potaya atmak aynı şey değil. Hızlı oynamak istiyoruz, hızlı uzunlarımızdan faydalanmak istiyoruz. Ancak aynı zamanda akıllı oynamalıyız, sabırlı olmalıyız, topun değerini bilmeliyiz, sistemimize bağlı kalmalıyız ve agresif olmalıyız. Defansif anlamda hedeflediğimin çok uzağındayız, taktiksel anlamda beraber az çalışma fırsatı bulduğumuz için kat etmemiz gereken çok mesafe var. Ayrıca, konsantrasyon seviyesi olarak da hala istediğimiz seviyede değiliz. Haftada iki maç oynayacak olmak tüm bu süreci hızlı atlatmamızda yardımcı olacaktır. Burada birşey daha eklemek istiyorum, oyunun momentumunu idrak etmek konusunda da sıkıntılar yaşıyoruz. Yeni takımlarda bunları yaşamak normal, yapmamız gereken en önemli şeylerden biri beraber kazanmayı öğrenmeliyiz. Momentumdan kastım ne, mesela Antep maçında üç-dört kez, 6-7 sayıyla öne geçtik ve maçı bitirme fırsatımız oldu. Ancak kendi hatalarımız yüzünden rakip geri geldi. Aynı durumla Romanya’da da karşılaştık. Elbette seviye olarak ciddi fark söz konusuydu ancak yine maçı erken bitirme fırsatlarını değerlendiremedik. Bunun üzerinde daha çok çalışmalıyız, maçın temposunu ne zaman düşürüp, ne zaman yükselteceğimizi, ne zaman bitirici vuruşu yapacağımızı bilmeliyiz. Bu tabii ki beraber vakit geçirdikçe olacak, belli bir süre sonra oyuncular sistemin bir parçası olarak nerede ne yapacağını öğrenecek.

Pınar Karşıyaka bu sezon kadrosunda bolca genç oyuncu bulunduruyor. Ben bu gençleri iki gruba ayırıyorum; Görkem, Alp ve Mert’in olduğu, bu sezonu daha çok A takım seviyesine adapte olmakla geçirecek bir grup, Egemen, Erdi ve Muhammed’in olduğu, sezon içinde ciddi sorumluluklar alacak, bu sezonu kariyerlerinin dönüm noktası haline getirme fırsatları olan ikinci grup. Koç Markovic bu iki oyuncu grubunu ayrı ayrı nasıl değerlendirebilir ?

Kesinlikle senin söylediğin gibi, iki ayrı genç oyuncu grubuna sahibiz. Erdi ile geçen sezon Trabzon’da beraberdik. Mükemmel bir insan, çok çalışkan bir oyuncu, genç ve “aç” olarak sınıflandırabileceğimiz bir isim. Trabzon’a ilk geldiği andan itibaren çok ciddi bir gelişme kaydetti. Şu an taktik olarak her şeyi iyi analiz edebilen bir seviyeye ulaştı. Ayrıca kısa pozisyonunda oynayan bir oyuncu için oldukça uzun boylu, 1’den 4 numaraya kadar herkesi savunabilir. Sorumluluk almaktan, şut atmaktan çekinmiyor. Muhammed hakkında da aynı şeyleri düşünüyorum. Kendisini Erdi kadar tanımasam da, uzun zamandır takip ettiğim bir isim. Geçtiğimiz sezon Trabzon’a getirtmek istemiştim, Ted Kolejliler’de oynarken izlediğimde oyun yapısı çok hoşuma gitmişti, savunmada sert olan, teması seven kısa oyuncuları severim. Kendisinden bu sezon için beklentilerim yüksek, sezon ilerledikçe sorumlulukları ve aldığı süreler artacaktır. Öğrenmesi gereken daha çok şey var elbette, özellikle daha önce konuştuğumuz oyunun momentumunu daha iyi analiz etmeli. Çalışkan bir isim, böyle çalışmayı sürdürmeli. Eksik yönelerinin farkında ve onların üstüne gidiyor. Egemen’e gelirsek, bu sezon profesyonel kariyerinin 3.sezonu, A Takım seviyesini iyi biliyor. Egemen’in de diğerleri gibi daha fazla sorumluluk almaya, daha fazla süre almaya ihtiyacı var. Sürelerini yavaş yavaş arttıracak ve aldığı sorumlulukları olumlu değerlendirecektir. Diğer kategorideki oyunculardan konuşacak olursak, öncelikle çok çalışmalılar. Bu seviyeye adapte olup detayları anlamalılar. Sezon boyunca yakalayacakları fırsatları en iyi şekilde değerlendirmeliler ve önümüzdeki sezonlarda bahsettiğimiz diğer grupta yer almaya kendilerini hazırlamalılar. Son olarak şunu söylemeliyim ki, tüm genç oyuncularımdan çok memnunum. Hepsi iyi çocuklar ve iyi çalışıyorlar. Şu kısa süre zarfında bile kendilerini geliştirdiklerini rahatlıkla söyleyebilirim.

Sıra geldi kişisel sorulara. Uzun soluklu bir oyunculuk kariyerinin hemen sonrası koçluk kariyerine başlayan Markovic’in, 2009 yılında ufak bir siyasi deneyimi bulunuyor. Bu deneyimin arkasındaki detayları kendisinden dinlemek oldukça keyifliydi.

Bu soruyu sürekli soruyorlar, galiba Wikipedi’daki sayfamda bununla ilgili birşeyler yazılmış. Resmi olarak herhangi bir partinin üyesi değilim, sadece babam dolayısıyla Sosyal Demokrat Parti’yle yakın ilişkilerim var. O zamanki Sarajevo valisi babamın çok eski bir dostuydu ve yeni seçilmişti. Benden spor hakkında bazı konularda kendilerine yardımcı olmamı istediler. Ben aynen şöyle dedim “Ben siyasetin içinde olmak istemiyorum”. Ancak olayın siyasetten bağımsız olduğunu, sadece sporun içinden gelen biri olarak kendilerine fikir danışmanlığı yapmamı istediklerini söyledir. İsteklerini kabul ettim ancak bunu sadece 4 ay yapabileceğimi söyledim. Haziran ayında Panionios ile kontrat imzaladığımda görevim sona ermişti. Ben bu konu hakkında çok konuşmam, o zaman da gerçek anlamda siyasete girmemiştim, gelecekte de girmeyi hiç düşünmüyorum. O dönem bazı sebeplerden dolayı Sarajevo’daydık ve arkadaşlarımın teklifine hayır diyemedim. Olay tam olarak böyle ama arada sırada konuyla ilgili sorular tarafıma yöneltiliyor.

Türkiye’nin en güzel yanlarından biri, her ne kadar bundan dahi sorun çıkarmayı başarabilsek de, ülke içindeki kültürel farklılıklar. Trabzon ve İzmir arasındaki kültürel farklılığı koç ve ailesi nasıl karşılamıştı ? Karşıyaka’da yaşam şu zamana kadar nasıl gidiyor ?

Trabzon’a ilk geldiğim sezon, ikinci maçımızı Recep Ankaralı yönetiyordu. Kendisini uzun zamandan beri tanıyorum, ben oyuncuyken Euroleague’de, Milli Takım’da maçlarımızı yönetiyordu, aynı şekilde koçluk kariyerimde de sık denk geliyorduk. Recep beni gördüğünde ilk sorusu “Hey, Trabzon nasıl ?” olmuştu. Şimdi de aynı şekilde İzmir nasıl diye soruyorlar. Elbette, Trabzon ve İzmir iki farklı şehir, iki farklı kültür. Biz Trabzon’da çok güzel vakit geçirdik, çocuklarım çok mutluydu, okula gidiyorlar, arkadaşlarıyla vakit geçiriyorlardı. Eşim de aynı şekilde çok keyif alıyordu, ailecek çok olumlu bir macera oldu diyebilirim. Ancak İzmir tamamen farklı bir hikaye, günlük hayatınızın her anından keyif alabiliyorsunuz. Harika bir şehir, harika bir iklim, insanlar çok sıcakkanlı. Gerçek bir Akdeniz şehri, şehrin havası, sosyokültürel yapısı İspanya’daki şehirleri andırıyor. Ailecek çok mutluyuz, bahsettiğim gibi çocuklarım Türkçe’yi zaten öğrenmişlerdi ve yeni okullarına da çabuk adapte oldular.

Son olarak, koçun Karşıyaka taraftarına mesajı…

Karşıyaka taraftarına “Gelin, bizi destekleyin” diyemem, zaten takımlarına tutkuyla bağlı, her zaman tribünde olan bir taraftar grubundan bahsediyoruz. Onlara şunu demek istiyorum; biraz sabırlı olsunlar ve her zaman yaptıkları gibi bizi desteklemeyi sürdürsünler. Yavaş yavaş istediğimiz, onların da izlerken keyif aldığı seviyeye geleceğiz.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

İlgili Haberler